21. Bölüm

2.7K 186 28
                                    

Bir insan en çok kimin yanında susuyorsa, aslında en çok onunla konuşmak istiyordur. -Chuck PALAHNIUK

İki ay... İki ay olmuştu... Her şey o kadar güzeldi ki... Şirkette de her şey iyi gidiyordu. Ortama baya uyum sağlamıştım.
Saçlarımı okşayan ellerle uyandım. Her sabah beni bu kadar tatlı uyandırmak zorunda mıydı? "Günaydın prenses." Dedi ve alnıma bir öpücük kondurdu. "Günaydın Min Yoongi ." Diyerek gülümsedim. Gece geldiği pencereye doğru yönelirken duraksadı ve "Şirkette görüşürüz." Dedi.Yalnız kaldığım odada yavaşça doğruldum. Burnuma dolan koku annemin de uyandığının habercisi olmuştu. Hızlı adımlarla mutfağa girdim ve anneme sımsıkı sarılıp "Günaydııın." Dedim. Şu iki aydır baya neşeliydim. "Günaydın canım." Dedi.
Evden çıkıp şirkete doğru yürümeye başladım. Şu sıralar hayatımın bu kadar iyi olması normal değildi. Çok mutluydum. Suga'yı deliler gibi seviyordum.
Şirkete geldiğimde konuşulan tek bir konu vardı. O da 3 gün sonra olacak şirket partisiydi. BTS çıkış yaptığından beri her yıl yapılan, şirketteki bütün çalışanların toplandığı bir partiymiş. Tabiki bu partiye ben de davetliydim. Menajer kızlardan duyduğuma göre çok gösterişli bir partiymiş. Menajer kızları heyecanla dinlerken gözüme takılan bir çift göz gülümsememe engel olamamıştı. Gözlerini benim üzerimden çekip yürümeye başlamıştı. Nereye gittiğini biliyordum. Yanımdaki kızlara lavaboya gitmem gerek diyerek yanlarından ayrıldım. Hızlıca yürümeye başladım. Odanın önüne geldiğimde heyecanımı kontrol altına almaya çalışıyordum. Onunla ne kadar zaman geçirirsem geçireyim onu her gördüğümde kalbimin hızlı çarpmasına engel olamıyordum. Kendimi sakinleştirdikten sonra içeri girdim. Piyanonun başında oturuyordu. Ayağa kalktı ve yanıma gelip sıkıca sarıldı. "Seni daha sabah görmeme rağmen çok özlüyorum." dedi. Yüzümün kızardığının farkındaydım. Bana böyle şeyler söylemesine hala alışamamıştım. Konu değiştirmek için "Şirketin partisi varmış." dedi. "Hmm" gibi bir şeyler mırıldanmıştı. "Herkes bunun hakkında konuşuyor." dedim. Bu parti hakkında konuşmak istiyordum oysa hiç umurunda değilmiş gibi davranıyordu. "Bu partiden daha önemli şeyler hakkında konuşabiliriz." dedi. Yüzüne 'ne gibi şeyler' diye bakıyordum. " 'Biz' bu partiden daha önemliyiz mesela." dedi. "Biliyorum." dedim. "Bugünü seninle geçirmek isterdim ama provaya gitmem lazım." dedi ve yanağıma ufak bir öpücük kondurup odadan çıktı. Birazdan piyano dersim başlayacağından odada kalıp birkaç parça çalmaya başladım. Kapı tekrar açılmıştı. Oda yine onun kokusuyla dolduğunda heyecanla arkaya döndüm. "Ne oldu?" Diyerek oturduğum yerden kalktım. Beni dikkatle izliyordu. "Bir şey olmadı. Sadece hala birkaç dakikam daha olduğunu fark ettim." Dedi. Bunları derken bana oldukça yaklaşmıştı. Ellerimin ikisini de ellerine yerleştirdi ve "Sadece son ana kadar seninle olmak istiyorum." Diye fısıldadı. Beni heyecanlandırmayı gerçekten çok iyi biliyordu. "Seni seviyorum Min Yoongi." Dedim. "Seni seviyorum Valdi Yunji." Dedi.
Üç gün olabildiğince hızlı geçmişti ve ben hala ne giyeceğimi bilmiyordum. İyi bir tarza sahip olduğumu düşünmüyordum. Bütün dolabı boşaltıp kıyafetlerimin üzerine sinirli bir şekilde oturdum. Şuanda partiye giyebileceğim hiçbir şey yoktu ve partinin başlamasına 3 saatten az kalmıştı. Annem kapıyı açtığında gördüğü manzara komik gelmiş olacak ki bir kahkaha patlattı. "Hiç komik değil anne. Giyecek hiçbir şeyim yok." Dedim. Alaylı bir tavırla "Tabi olmaz. Hep spor giyiniyorsun." Dedi ve beni kolumdan tutup kaldırdı. "Gel. Alışverişe gidiyoruz. Seni şık, güzel bir kız yapalım." Dedi. Annemin iyi bir mesleği, dolayısıyla iyi bir geliri vardı. Bu yüzden beni Seoul'un en cazibeli mağazalarına sokmaktan kaçınmadı. 3 saattin sonunda elbisemi giymiş, saçımı düzleştirmiş, hafif makyajımı yapmış bir şekilde evden çıkıyordum. Aynada gördüğüm kız güzeldi. Odadan çıkacağım sırada penceremdeki hareketlilik annem ve beni irkiltmişti. Suga odanın içinden ikimize bakıyordu. Daha önce annemle hiç konuşma fırsatları olmadığını fark ettim. Suga anneme doğru yaklaşıp "Merhaba, efendim." dedi. Sakin görünmeye çalışsa da heyecanlandığını hissediyordum. Annem "Merhaba" dese de çok hoşnut gözükmüyordu. Ortamdaki gergin havayı dağıtmak için "Çıkalım biz o zaman." dedim. Annem alaycı bir tavırla "Kapıdan çıkın isterseniz. Pencere zor olur." dedi ve bunun hesabını daha sonra vereceksin gibi bakmıştı. Kafamı salladım ve Suga'yı çekiştirmeye başladım.

Sonunda evden çıkıp arabaya bindiğimizde ikimizde üstümüzdeki gerginliği atamamıştık. Suga "Hoş bir karşılaşma olmadı galiba." dedi. Belli belirsiz kafamı salladım. Arabayı sürmeye başladı. Ben de anneme ne hesap vereceğimi düşünmeye başladım.

Parti yerine gelmiştik. Çok kalabalıktı. Şirketin bütün çalışanları gerçekten buradaydı. Suga belimden tutarak beni yönlendiriyordu. İçeri girer girmez onların yanına gittik. Hepsi bizi çok sıcak karşılamıştı. Bu gece çok eğlenceli olacağını hissediyordum, en azından öyle olmasını ümit etmiştim. Gözlerim Suga'nın gözlerini bulduğunda değişik bir yüz ifadesi takındığını gördüm. Huzurlu durmuyordu. Tedirginliği her halinden belliydi. Sonunda bana gülümsedi ve belimdeki elini sıklaştırdı. Gülümsemesi çok samimi gelmese de bir şey dememiştim.

Suga geldiğimizden beri içiyordu. Fazla olduğunun farkındaydım. Birkaç kere uyarmış olsam da beni çok umursamamıştı. Elindeki son bardağı da kafasına diktikten sonra elini tuttum ve "İçme artık." dedim. Elini elimden kurtarıp hiçbir şey olmamış gibi devam etti. Sonunda yanından ayrılıp lavaboya doğru yürümeye başladım. Faka Jimin beni durdurup "Yoongi çok fazla içti. Niye bilmiyorum." Dedi. Bunu ben de bilmiyordum. "Farkındayım." Dedim ve önünden geçerek kendimi lavaboya soktum. Ellerimi yıkayıp yüzüme bastırdım. Stresten ateş topuna dönmüştüm. Birkaç dakika daha lavaboda oyalandıktan sonra dışarı çıktığımda gördüğüm manzara hiç hoş değildi. Suga yanından hiçbir zaman ayırmadığı menajere bağırıyor ve olur olmadık laflar söylüyordu. Bütün şirket çalışanları şok olmuştu. Rm araya girmeye çalıştığıda Suga'nın bütün gücüyle itmesi Rm'i yere düşürtmüştü. Ben de dahil hepimiz şok içerisindeydik. Sonunda dayanamayıp Suga'nın yanına doğru koşturdum. Beni gördüğümde biraz daha sakinlemişti. Fakat hala yalpalıyordu. Kolunu omzuma atıp onu bulunduğumuz binadan çıkardım. Birkaç adım yürümüştük ki beni zorla durdurdu ve "Git Valdi." Dedi. "Bunu yapmayacağımı biliyor olmalısın." Dediğim anda "Git." Diye olabildiğince sesli bir şekilde bağırdı. Titremeye başlamıştım ama yine de sakin kalmaya çalışıyordum. Yürümeye devam ettiğimde "Hayatımdan siktir olup git." Diye bağırması bu sefer kalbime işlemişti. Zorlukla konuşarak "N...Ne?" Dediğimde "Duydun işte küçük şey. Bak ben sana iyi gelmiyorum. Görmüyor musun? Annen bile benden nefret ediyor."dedi. Bunları yapmacık bir gülümsemeyle söylemişti. "Suga saçmalama." Hala güçlükle konuşuyordum. "Şuandan itibaren senin yüzünü bile görmek istemiyorum Valdi." Dedi. Gözlerim dolmuş, nefes almakta zorlanıyordum. "Ama... Ama neden?" Dediğimde kıpkırmızı gözlerini biraz kısarak "Sıktın." Dedi. "Sıktım mı?" Hala ağzımdan cümlelerin çıkmasına şaşırıyordum. Son nefeslerimi buna harcıyormuşum gibi geliyordu. "Evet sıktın. Sıkıldım senden küçük şey." Dedi ve yalpalayarak yanımdan uzaklaştı. Ne olmuştu? Artık gerçekten nefes alamıyordum. Olduğum yere çöktüm. Boğuluyordum. Gözüm gittikçe kararıyordu fakat ben ağlamakta ısrar ediyordum. Son nefeslerimi de tüketince yerde kıvranmaya başladım. Yanıma toplanan insanları gitgide bulanık görüyordum. Ve birden her şey kapkara oldu.

LimitlessHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin