Son gönderisine tıkladım ve ekranda büyümesini zevkle izledim. Çağrı kahvaltı masasında üstsüz bir şekilde yemek yiyordu. Yüzünde o muhteşem gülümsemesi varken oldukça mutlu bir hali vardı. Yorumlara tıkladım. En üstteki yorum midemin kasılmasına neden olmuştu.

Kim hazırladı sonuçta? Selen'in yorumu aynen böyleydi. Demek ki Selen ile benden daha çok yakındı. Bu durum nedensizce üzülmeme sebep olmuştu. Gönderisinden çıktım ve takip ettiği 20 kişiyi incelemeye başladım. En başta benim ismim çıkmıştı. Bade Sayılkan. Çağrı'nın beni takip ettiğinden haberim yoktu. Zira ben onu takip etmiyordum.

Son olanlardan sonra beni takip etmesi bile sinirlerimi bozuyordu. Hızla Çağrı'yı takipçilerimin arasından çıkardım. Yanımdan gelen soruyla az kalsın telefonu elimden düşüyordum.

"Sen ne yapıyorsun öyle?"

Gizem'in sorusu beklemediğim bir anda gelmişti. Yoksa bu kadar heyecanlanmazdım. Çok şükür ki suç üstünde yakalanmamıştım. Yoksa Gizem'in ağzına sakız olurdum.

Henüz yeni ruj sürdüğüm dudaklarımı yalamamaya özen gösterdim. Bazen dalıp bunu yapıyordum ve ne yazık ki sonuç berbat ötesi olabiliyordu.

"Hiçbir şey." dedim ve omuzlarımı silktim. Elimden geldiği kadar umursamaz gözüküyordum. Umursamaz gözükmez benim kalkanım sayılırdı. Zira Gizem ve annem üzerinde inanılmaz sonuçlar veriyordu.

"Kızgın gibiydin kanka. Bende bunun sebebini merak ettim."

Telefonun ekranını kapatırken yanımda getirdiğim ufak çantanın içerisine attım. Saçlarım yüzüme düşerken özenle kulağımın arkasına sıkıştırdım. Daha bir saat önce düzleştirmiştim saçlarımı. Gece sonuna kadar bozulmasını istemezdim.

"Sıradan şeyler, bakma sen bana."

Gizem'de üstelemedi ve elindeki kolayı yudumlamaya devam etti. Gizem alkol hiç kullanmazdı. Kullansa da bu benim zorumla olurdu. Annelerin o arkadaşınla görüşmeyeceksin dediği sayılı insanlardanım benim.

Amacım Gizem'i kötü yola sokmak değildi. Sadece hayatta her şeyin tadına varmasını istiyordum. Sonuç olarak biz gelip geçiciydik. Bugünün telafisi yoktu. Hayatımızı yaşamaya bakmalıydık. Ama gel gör ki bunu Gizem'e anlatmak mümkün değildi.

Şuan bile üstündeki elbiseyi yakarmalarım sonucunda giymişti. Elbise siyahtı ve etek kısmında ufak parıltıları vardı. Bu onu harika ötesi göstermişti. Benim ufak dokunuşlarım ile az bir makyaj yapmıştım. Topuklu ayakkabı giymek istemese de zor bela o konuda da ikna etmiştim.

Fark ettim de üstündeki eşyaların çoğu benimdi. Gizem'in bu tarz eşyası pek yoktu. O her zaman sade ve klişe giyinirdi. Onu ne kadar uyarsam da bu konuda sıkılmıştım ve bir yerden sonra ikaz etmeyi bırakmıştım. Nasıl olsa o öyle mutluydu.

Elindeki büyük ve şatafatlı bardağı masanın üstüne bıraktı ve somurtarak benden tarafa döndü. Bakalım yine hangi konuda dert yanacaktı.

"Sıkıldım ben. Beni niye çağırdın ki buraya?"

Gözlerimi devirdim ve katlanan eteğimi düzelttim. Bugün uzun bir elbise giymiştim. Sadece hafif bir göğüs dekoltesi vardı. Elbise bol ve rahattı. Bütün gün üstümde dursa şikayet etmezdim. Rengi ise koyu kırmızıydı. Dudağıma sürdüğüm ruj ile bir hayli de uyumluydu.

"Evde oturup ne yapacaksın? Ne güzel partiye geldin. Ortamın tadını çıkar."

"Çok eğlenceli sorma." dedi ve somurtarak elindeki telefona gömüldü. Allah bilir yine hangi kitabı okuyordu. Kız kitap hastasıydı. Bu konuda elbette ki onu yadırgamıyordum ama her şeyin bir sınırı vardı. Hayal alemine de çok dalmak iyi değildi. Ama bunu birde Gizem'e anlatmak vardı.

ZindanWhere stories live. Discover now