"Arkamdan kalleşlik yaparken ne kadar rahattın Selen? Pardon ya, bu senin mesleğindi zaten."

Selen'in elleri yumruk yumruk oldu. Fazlasıyla sinirlenmişti. Bu işime gelirdi. İnsanların gerçek yüzü sinirli oldukları zaman ortaya çıkardı.

Betül araya girerek konuştu. "Ne geveliyorsun sen?"

Gözlerimi sakince kapattım. Sakin ol Bade dedim kendi kendime. Karşımda duran kızı dövmek istemiyordum.

Gözlerimi açtım. Karşımda duran iki yüz yere eğilip kusmama sebebiyet verecekti. Bu kısa zamanda bu kadar nefret etmem doğal mıydı?

"Sen karışma canım. Seni ilgilendiren bir durum yok."

Canım kelimesini üstüne basa basa söylemiştim. Yerini bilmesi onun için iyi olurdu. Yoksa olacaklardan ben sorumlu değildim.

"Selen ile düzgün konuş Bade. Seni güzel bir dille uyarıyorum."

Betül'ün sesi sinirli ve keskindi. Bariz bir şekilde beni tehdit ediyordu. Yarım akıllıydı! Benle uğraşılmayacağını henüz öğrenememişti. Eninde sonunda ben kazanırdım. Buna kalıbımı basardım.

"Düzgün konuşmazsam ne olur? Ne yapacaksın? Gerçekten merak ediyorum."

Dişlerini sıktı. Kaşları ise yerinden çıkacakmış gibi çatmıştı. İnce dudakları ise birbiriyle bütünleşmişti. Kendini kontrol edemiyordu. Bu işime gelirdi. Benim için kolay av olacaktı.

"Lütfen sakin ol Bade. Bunu düzgünce konuşabiliriz." Çağrı ortamı yatıştırmak istercesine araya girdi. Bilmiyordu ki en çok ona kırgındım. Ona olan sinirimi Selen ve Betül'den çıkarıyordum. Selen ve Betül benim için önemsiz insanlardı ama Çağrı? O benim için iyi ve hayatımda yer açtığım birisiydi. Ama o ne yapmıştı? İlk fırsatta bana güvenmeyip karşı tarafa inanmıştı. Peki ben ne yapacaktım?

İşte bunun cevabını bende bilmiyordum. Bana inanmasa da üzse de içimde tarif edemediğim bir durum vardı. Bir yanım onu incitmek istemiyordu. O salak yanımı yok etmek istesem de bir şekilde varlığını sürdürüyordu.

"Sen karışma Çağrı! Bu Selen denen kenar mahalle kızı aramızı bozdu. Seni bana karşı doldurdu. Benden sakin olmamı falan bekleme!"

Selen'in gözleri doldu. Hem suçlu hem güçlüydü. Şaka gibiydi ya!

Yutkundum ve kuruyan dudaklarımı yavaşça yaladım. Susamıştım. Ortamın harareti fazla geliyordu.

"Konuşsana Selen! Bunu bana neden yaptın?"

Selen'in gözünden bir iki damla yaş aktı. Artık köşeye sıkışmıştı. El mecbur ne varsa anlatacaktı.

"Çünkü Çağrı'yı benden çaldın! Ona aşığım ben! Ben ona aşıkken o aptal gibi sana tutuldu. Beni görmezden geldi. Aklı fikri sendeydi! Onla konuşurken her dakika seni bana anlatıyordu. Oysaki ben onu yıllarca seviyordum. Ama o beni bir kenara itip sana kollarını açtı. Sen ise onu umursamıyordun bile! Aklın fikrin egonu tatmin etmekti. Egon tatmin oldu mu?"

Yüzüme tokat yemişim gibi oldu. Çağrı'ya baktığımda ise oda en az benim kadar şaşkındı. Hiçbir şeyden haberi olmadığı o kadar belliydi ki.

"Arkamdan kuyumu kazdın Selen. Bunu kibarca bana anlatabilirdin. Ama sen bunun yerine kirli işlere girdin ve çıkarlarını korumaya çalıştın. Ha bundan sonra ne Çağrı ne de sen umurumda değilsiniz. Cehenneme kadar yolunuz var." dedim ve Selen'i yana ittirip koşar adım okuldan çıktım. Gözlerim dolu doluyken ağlamamak için dudaklarımı ısırıyordum.

Neden bendim? Bu kadar olay başıma gelirken neden mutlu olmayı hak etmiyordum? Yolun kenarındaki kaldırıma yığıldım ve hıçkırarak ağlamaya başladım. Bu ağlayışım bütün yaşadıklarım içindi. Bu çevremdeki bütün inşalara karşı bir isyandı.

Tek düşündüğüm ise hayatım bir daha eskisi gibi olmayacağıydı.

***

Oturduğum koltukta iyice yayılırken uykumun gelmesi an meselesiydi. Burada ne işim vardı benim? Evde oturup deli gibi dizi izleyebilirdim ama ben bunun aksine mal gibi karşımdaki adama bakıyordum.

Tolgay beni bir saat önce evine çağırmıştı. Gelmek istemesem de beni kesin bir dille beni uyarmıştı. Bende rolüme devam etmek maksadıyla ona uyumuş ve sessizce başıma gelecekleri kabul etmiştim.

Beni çağırdığı yetmezmiş gibi benle ilgilenmemiş ve geldiğimden beri elindeki telefonuna gömülü vermişti. Telefonla oynayacaksa beni niye çağırmıştı? İnanın bunu bende bilmiyordum.

Altına giydiği şort ve üstündeki askılı tişörtüyle bile yakışıklıydı. Kasları iyice gözler önündeyken ressamların çizdiği kusursuz bir tabloydu.

Titrek bir nefes aldım ve yılmış bir şekilde ismini zikrettim. "Tolgay?"

"Ne var?"

Öküzdü! Konuşmasını bilmiyordu. İnsan bi efendim falan derdi. Resmen dağdan kaçmış mağara adamı gibiydi.

Gözlerimi devirdim ve onun aksine kibarca konuştum. "Sıkıldım ben."

Bakışlarını telefonundan aldı ve üzerimde sabitledi. Gözleri sakin ve kayıtsızdı. "Bundan banane Bal kafa."

"İyide beni buraya neden çağırdın?"

Omuz silkti ve ilgisini tekrar telefonuna yönlendirdi. "Canım öyle istedi çünkü."

Gerizekalı! Her istediğini yapabileceğini sanıyordu. Sanki dünya onun etrafında dönüyordu. Zaten geldiğimden beri telefonuyla uğraşıyordu. Kim bilir hangi kızla mesajlaşıyordu? Yakışıklıydı. Kızlarla konuşması kadar normal bir şey yoktu.

İyide biz sevgili değil miydik? Benle birlikteyken başkasıyla mı konuşacaktı? Salak kafam! Bu beni niye ilgilendiriyordu ki. Alt tarafı bir haftalık bir şeydi. Zaten topu topu iki gün kalmıştı. Ondan kurtulmam an meselesiydi.

"Bıraksan artık telefonunu diyorum."

"Çok konuşuyorsun. Sadece susup oturamaz mısın?"

Neyden bahsediyordu? Bir saattir ağzımı açıp konuşmamıştım. Şimdi iki kelime söyledim diye çok konuşuyor mu oluyordum?

"Peki, ben gidiyorum o zaman." dedim ve ayağa kalktım. Tam Tolgay'ın yanından geçeceğim sırada kolumdan hızla çekildim ve dengemi sağlayamayıp Tolgay'ın üstüne düşüverdim. Kafam göğsüne çarparken Tolgay'ın telefonu yere boylamıştı.

Tolgay ise üstüne düşmemi beklemiyor olacak ki koltukta geri düşüvermişti. Ben ise resmen onun üzerinde boylu boyuna uzanıyordum. Nefes alışverişlerim sert ve hızlıydı. Dudaklarım ise kupkuru kalmıştı. Gergince dudaklarımı yaladım. Bu Tolgay'ın bakışlarını oraya çekmişti.

Aramızdaki mesafe ise azımsanmayacak kadar azdı. Ufak bir hareketi ile dudaklarımız birleşebilirdi. Onun nefesi benim nefesime karışmıştı. Sarı saçlarım ise onun yüzünü ve omuzlarını kaplıyordu. Benim ellerim onun göğsündeyken onun elleri benim belimi sıkı sıkıya tutuyordu.

Üstünden kalmak istesem de ne yazık ki başaramıyordum. Tolgay'ın dudakları yavaşça bana doğru yöneldi. Tam beni öpeceği sırada ortama buz gibi bir ses düşüverdi.

"Bade!"

Vücudum anında kaskatı kesilirken kafamı zorlukla kaldırdım. Gözlerim yuvalarından çıkabilirdi ya da görme yetisini kaybetmek isteyebilirdi.

Çünkü karşımdaki insan annemden başkası değildi. 

***

İyi akşamlar sevgili Zindan okuyucuları. 

Bölüm biraz gecikti farkındayım ama inanın elimde olan bir şey değildi. Şu geçirdiğim iki hafta berbat ötesiydi. Hayatımın en kötü haftaları olabilir sanırım. Buna ilaveten hala kendimi toparlayabilmiş değilim. 

Aslında bölüm atmayı düşünmüyordum ama bu kadar insan beni beklerken kabuğumdan çekilmem gerektiğinin farkındaydım. Bende iki gün içinde sizlere bu bölümü yazabildim. Umarım beğenirsiniz. Desteklerinize ihtiyacım var hemde hiç olmadığı kadar. 

Sağlıcakla ve sevgiyle kalın. 

P.H

ZindanWhere stories live. Discover now