6.6

6.7K 428 258
                                    

Cumartesi günü Mia'ya biraz mama alma bahanesiyle dışarı çıktığımda kendimi de biraz şımartmak adına yakınlardaki kafelerden birine girdim.

Tek istediğim ufak bir profesyonellikle hazırlanmış sütlü kahveydi, bu yüzden birkaç kişinin olduğu kasa sırasına girdiğimde dalgınca beklemeye başladım.

Birisi arkamda durunca refleks  olarak dönüp baktım ve karşımda şu meşhur esmeri gördüm.

"Yok artık," dedim farkında olmadan. Daha sonra bu verdiğim tepki beni çok utandırdı.

"Sana da merhaba," dedi ama sonra ellerini bir suç işlemiş gibi havaya kaldırdı. "Yoksa burada karşılaştığımız için erkek arkadaşın beni yine dövmeye kalkar mı?"

"Komik değil, bunu konuyu çözdüğümüzü zannediyordum." Tam o anda sıra bana geldi ve siparişimi verip paramı ödedikten sonra kenara çekilip beklemeye başladım.

"Yani o senin erkek arkadaşın," dedi esmer kendi siparişini verdikten sonra.

"Efendim?" dedim anlam veremeyerek.

"Şu saldırgan çocuk," diyerek zaten aklımdan hiç çıkmayanı hatırlattı.

"Hayır, erkek arkadaşım falan değil." Uzun bir süreli sessizlikten sonra kendi kendime omuz silktim. "Baya karışık bir durum bu."

"Anlatmak istersen dinlerim, pek yapacak işim yok." Bu kesinlikle beklemediğim bir teklifti o yüzde kaşlarım çatıldı.

"Beni yanlış anlama ama daha senin adını bile bilmiyorum." Gerçekten bir insanı ten rengiyle isimlendirmek çok garipti.

Esmer sanki bunun tamamen farkında değilmiş gibi güldü ve elini uzattı. "Uriah," dediğinde o artık esmer değildi.

Uriah.

Uzattığı elini sıktım. "Elsa."

"Ah şu kardan adam olansın sen," dediğinde bu esprinin benzerlerini Marc'dan sayısız kere duyduğum için öfkemi kontrol ettim.

"Çok komik," dedim dümdüz bir sesle. "Ama yapma bir daha böyle şeyler, olur mu? İlerideki komedi programına sakla."

O yine de çok eğlenmiş gibi duruyordu. Kahvelerimiz aynı anda hazır olunca bir beklentiyle bana döndü. "Bak bu Tanrı'dan bir işaret. Bana senin şu saldırgan çocuğu anlatacak mısın kar tanesi?"

"Kar tanesi?" Kaşlarımı çatarak kahvemi aldım. "Hadi seninle bir anlaşma yapalım; ben sana kesinlikle benim olmayan saldırgan çocuğu anlatayım sen de içinde kar veya buz geçen hiçbir cümle kurma."

"Anlaştık."

Ardından beraber bir masaya oturduk. Genelde başıma taş dağsa yeni tanıştığım biriyle bu kadar muhabbet kurmazdım ama Uriah'ın farklı bir enerjisi vardı. Sevdiğim türden bir enerjiydi ve hayatımda birazcık pozitiflik olması bana iyi gelebilirdi.

"Pekala bu saldırganın adı ne?" diye sordu uzun bir sohbet için hazırlanıyormuş gibi yerine yerleşirken.

"Justin."

İsmi bir kez öylesine tekrarlayıp başını salladı.

"Pekala, bundan çok önce ben bu Justin'e durdurulamaz bir şekilde platonik aşıktım," diyerek başladım ama Uriah hemen tepki gösterdi.

"Sen ve birine platonik olmak mı?"

"Evet, buna neden bu kadar şaşırdın?" Sanki beni yıllardır tanıyormuş gibi konuşmuştu. Ben ömrüm boyunca hep platonik olmuştum.

"Bilmiyorum, sadece biraz taş kalpli duruyorsun da. Gerçekten buzlar kraliçesi olabilirsin yani."

"Seninle o kelimeler hakkında anlaştığımızı düşünüyordum?"

Screenshot Where stories live. Discover now