6.4

10.7K 655 659
                                    

vote&yorum unutmayın 

"Genelde etrafta somurtarak gezenin ben olmasına alışkınım, sen neden sabahtan beri şekeri elinden alınmış çocuklar gibi geziyorsun ortada?"

Bahçede gidip yüzü beş karış Marc'ın yanına otururken soruma cevap bekliyordum.

Marc sigara içen biri değildi ama o an bir tane uzatsak alıp yakacakmış gibi depresyonda duruyordu. 

"Bir şey yok," dedi dönüp yüzüme bile bakamdan. Tam önünde basketbol oynayan sınıf arkadaşlarımız vardı ama hepsine sanki Akgezen ordusuymuşcasına bakıyordu.

"Beni kandıramayacağını biliyorsun, aşk acısının kokusunu alırım ben."

Derin bir nefes alınca konuşmayacak sandım ama bu şeyi içinde de tutamayacağı belliydi ve anlatabileceği tek kişiydim ben. Bu yüzden saniyeler sonra sesini duydum.

"Skylar şu John denen veletle konuşmaya başlamış," dediğinde kaşlarımı çattım çünkü Skylar bana bundan bahsetmemişti.

"John bizden bir sınıf üstte değil mi?" diye sordum emin olmak için. "Nasıl velet oluyor?"

"Boyu benden kısa, senin kadar bir şey neredeyse. Bu da onu velet yapar," dedi ve benden omzuna bir yumruk kazandı. "Şaka yapıyorum bebeğim, tabii ki sen ondan uzunsun."

"Skylar neden bana bundan bahsetmedi mi? Anında bana mesaj atması falan gerekirdi."

Birazcık alınmıştım doğrusu, ben ona Justin ile bütün mesajlarımı boy boy ekran görüntüsü alıp atıyordum.

"Sevgili John'u aklını başından almış olmalı."

"Böyle konuşma, sana yakışmıyor," diyerek uyardım onu. "Hem onu suçlayabilir misin Marc? Kaç yıl olacak ve hala onunla en yakın arkadaş muhabbetindesiniz."

"Suçun bende olduğunu biliyorum zaten," dedi ellerini birleştirip. "Bir gün bir başkasını falan bulacağını da biliyordum ama bunun böyle hissettireceğini beklemiyordum."

Sevdiğin insanı bir başkasıyla görmenin nasıl hissettirdiğini çok iyi bildiğimden yüzümü buruşturdum.

"Başka nasıl hissettirmesini bekliyordun ki? Emin ol bir şeyler ilerlemeye başlarsa ve Skylar onu erkek arkadaşı olarak bize tanıtmaya falan gelirse çok daha kötüsünü hissedeceksin."

"Yardımcı olmuyorsun Elsa," derken söylediğim şeyin düşüncesi bile onu sinirlendirmiş gibi bir hali vardı.

Marc bana hiçbir zaman Skylar'ı sevdiğini söylememişti. Ya da Skylar ağzını açıp Marc'ı ne kadar etkileyici bulduğundan bahsetmemişti.

Ama aralarında hep öyle bir akım olmuştu ki ikisinin de ne hissettiğini anlamam için onlar birbirlerine bakarken durup bir saniyeliğine izlemem yeterli olmuştu.

İnsanın kaybetmek istemeyeceği türden bir şeydi.

Aşkın olayı çoğu zaman buydu zaten, o kadar zor bulunuyordu ki bulduğunda ne olursa olsun kaybetmek istemeyeceğin bir şeye dönüşüyordu.   

"Yardımcı olması için söylemiyorum," dedim bahçeyi süzüp kimler var diye bakarken. "Seni teşvik etmeye çalışıyorum."

"Neye?" diye sorunca erkeklerin gerçekten böyle konularda aptal olduğuna emin oldum.

Marc bile bunu anlamıyorsa nasıl olur da diğerlerinin anlamasını beklerdik?

"Neye olacak salak, çok geç olmadan gidip Skylar'a neler hissettiğini söylemene."

Screenshot Where stories live. Discover now