6.5

8.1K 479 294
                                    

Hakkında ne ismini ne de başka bir şeyini bilmediğim esmer çocuğu yeniden bulmam düşündüğümden daha kısa sürdü.

Bir sonraki gün okula gittiğimde onu okulun dışında oturmuş tek başına sigara içerken buldum.

Son sınıfı bu okulda okuyacağını ama alışmak için arada sırada geldiğini söylemişti ama sabahın bu saatinde de kalkıp buraya gelmek büsbütün gerizekalılıktı.

Aslında yanından geçip gitmem daha mantıklıydı ama ben o tarafa doğru yürürken o da beni görmüştü ve öylece geçip gitmek kaba olurdu, özellikle hiçbir şey ile alakası olmamasına rağmen dün benim yüzümden yaşadıklarından sonra.

"Hey," dedim karşısında dururken. "Okulu baya sevmişe benziyorsun."

Sigarasından çektiği dumanı üflerken dudağının kenarı yukarı kıvrıldı. "Sadece burada durmuş kim olduğu hakkında hiçbir fikrimin olmadığı insanların gelip bana hakaret etmesini bekliyorum."

Çaktırmadan değil, direk soktuğu laf karşısında biraz şaşırsam da bunu demeye hakkı vardı aslında.

İki elimin parmaklarını birbirine geçirip rahatsız bir şekilde yerimde sallandım. "Aslında bu konuda özür dilemeye geldim," derken özür dilemek konusunda iyi biri olmadığım için istemsizce yüzüm buruşmuştu. "Hiçbir alakan yokken birden çok garip bir durumun ortasında kalmana neden oldum."

Yüzündeki ifade açıkça bu özrün gelmesini beklediğini gösteriyordu. "Yani sende erkek arkadaşıma vurmam konusunda haklı olduğumu düşünüyorsun?"

"O benim erkek arkadaşım değil," diyerek anında bu yanlışı düzelttim. "Ve kesinlikle o vurman çok yanlıştı ama bulunduğun durumun garipliğini düşünerek seni affettim."

Dudakları şaşkınlıkla aralandığında bu haline gülmeyip ciddi kalabilmek için kendimi çok zor tuttum. "Demek beni affettin?"

"Evet," dedim omuz silkerek. "Her neyse, dersime geç kalıyorum. Sonra görüşürüz."

Onun cevap vermesine bile fırsat tanımadan yürümeye başladığımdan arkamda bıraktığım yüz ifadesini düşünmek kendi kendime sırıtmama neden oldu.

* * *

Skylar da bir şeylerin ters gittiğini fark etmem için birinci dersten sonraki teneffüste bahçedeki banklardan birinde otururken sıkıntılı bir şekilde iç çektiğini duymam yetti.

Dönüp yüzüne baktığımda bakışlarının dalgınlığı ve yüzündeki burukluk onda çok az karşılaştığım bir şeydi.

"Skylar," dedim ismini şefkatle söylerken. "Sorun ne?"

Sanki sesim onu bir rüyadan uyandırmış gibi kendi düşüncelerinden sıyrılıp gerçek dünyaya döndüğünde, "Hiç," dedi. Bu onu toparlamaya yetecekmiş gibi oturuşunu dikleştirip saçlarını kulağının arkasına itekledi. "Dalmışım sadece."

"Bana yalan söyleme, bir sorun olduğunu biliyorum," diyerek oturduğum yerde ona doğru döndüm. "Anlat hadi."

Nefesinin dudaklarının arasından üflediğinde çenesinin titremesi onun konuşmaya başlamasını geciktirdi. "Marc bana berbat davranıyor," dediğinde birçok sorumun yanıtını almış oldum. "Sabah ona günaydın demek için yanına gittim ama yüzüme bile bakmadı, sadece Jim bana yanıt verdi ve kendimi o kadar istenmiyor hissettim ki."

"Marc'ın seni istemediği falan yok Skylar."

"Emin misin? Varlığım bile ona rahatsızlık veriyormuş gibi yüzünü buruşturuyordu."

Kaşlarım çatıldı. "Dünde böyle miydi? Yoksa birden bire mi oldu?"

Skylar ellerini havaya kaldırıp indirdi. "Sorunda bu, dün gayet güzel konuşuyorduk sonra mesajlarıma cevap vermemeye başladı."

"Ona tam olarak ne hakkında mesaj atıyordun?"

Tam hatırlamıyormuş gibi burnunu kırıştırdı. "Bilmem. Yeni aldığım parlak ojeden, John'dan, yediğim şu iğrenç peynirden."

"John mu?" dedim emin olmak için. Skylar kafasını sallayarak onayladı. "Marc'a John'dan bahsettin ve neden mesajlarına dönmüyor diye merak mı ediyorsun?"

"Ne var ki bunda?" dediğinde tam olarak ne olduğunu iyi biliyordu ama sadece safa yatıyordu.

"Hiç," dedim omuz silkip. "Gerçekten Marc sana neden cevap vermemiş ben de hiç anlamadım."

Dalga geçtiğimi anladığından gözlerini devirdi ama bir şey söylememeyi tercih etti.

Hafif rüzgar esip saçlarımızı dağıtırken milyonlarca insan arasından tanıyabileceğim o yüzü biraz uzağımda gördüm.

Asla dikkatli biri olmamıştım ama onu bu kadar kolay ayırt edebiliyor olmam garipti.

Benimle aynı yerde bulunduğunda onu görmeden bunu hissedebildiğime bile emindim.

Saçları dağınık bir şekilde her zamanki gibiydi, onu çok uzun süredir toparlanmış bir saçla görmemiştim. Üzerinde siyah bir tişört ile giymeyi sevdiğini bildiğim kot pantolonu vardı.

O kadar yakışıklıydı ki bu canımı yaktı.

Bahçenin bir köşesinden okula giriş kapısına doğru gidiyordu, pek kimsenin yüzüne bakmadı. İçten içe dönüp bana bakmasını istedim. Aramızda hiçbir şekilde farkıma varamayacağı bir mesafe vardı ama ben yine de bunu istedim.

Aynı benim onun varlığını hissettiğim gibi onunda benim varlığımı hissetmesini istedim.

Ama o arkasını dönük bir şekilde adımlar atmaya devam etti.

"Eğer Marc, John ile konuşuyor olmamdan rahatsızsa bunu gelip gerekçesiyle beraber bana açıklamalı."

Skylar sonunda dayanamayıp deminden beri söylemek için kıvrandığı şeyi söylemişti. Bende bunu bekliyordum zaten.

"Gerekçe?" diye tekrarladım. "Sence Marc bunun ne demek olduğunu biliyor mudur? Çünkü ben ondan gerekçesiyle beraber açıklama istediğinde girip Google'dan bu kelimeyi aratacağına baya eminim."

Şöyle birkaç saniye suratıma baktı ve ardından bana hak vermiş gibi dudaklarını büktü. "O zaman önce ona gerekçenin ne olduğunu açıklayıp öyle sorayım."

"Daha iyi olur tabii," dedim gülmemi engellemeden.

Gülerken kafamı tekrar önüme çevirdim, bu sırada görmeyi beklemediğim bir şeyle karşılaştım. Çoktan içeri girdiğini zannettiğim Justin, içeri girmek yerine kapının önünde duruyordu.

Ve tam da bana bakıyordu.








kollarınızı açar mısınız

evime dönmek istiyorum.

Screenshot Where stories live. Discover now