4.6

19.6K 1.1K 303
                                    

Her sabah aynı saate kurulu alarmımın çalmasıyla uyanmam gerekirken Mia suratımı yalarken uyandım. Ve bu kesinlikle o sabaha nasıl uyanmak istediğim değildi.

"Mia, bu iğrenç," dedim doğrulurken. Suratıma kedi bakışları atmaktan başka bir şey yapmadı. "Bunun hakkında konuşmuştuk kızım." Ayağa kalkıp baş ucumda bulunan peçetelerden birini aldım ve suratımı sildim. Mia'nın miyavlama şekli bana acıktığını düşündürdü. Zaten benimle çoğunlukla acıktığında konuşuyordu.

"Hadi mutfağa yürü o zaman," derken elimle inmesini işaret ettim. Belki de dünyanın en zeki kedisi olarak kapıya koştu ve açmamı bekledi. Kapıyı açtığımda hızlı hızlı aşağı inmeye başladı. Telefonumu alıp peşinden gittim.

"Günaydın," dedim kahvesini içen anneme. Genelde önceden uyanıp işe gittiği için onu sabahları çok düşük ihtimalle görürdüm. 

"Günaydın," deyip beni öpmek için uzanırken kafamı çektim.

"Mia suratımı yaladı, bunu yapmaman senin iyiliğin için." Kedi mamasını alıp kabının başında bekleyen Mia'nın yanında dizlerimin üstüne çöktüm.

"Baban az önce çıktı, harçlığını tezgahın üzerine bıraktı," dedi annem ben Mia'ya mamasını doldururken. Babamı ise akşam yemekleri veya gece geç saatler dışında hiç görmüyordum. Gerçekten onu sabah saatlerinde görmeyeli çok uzun zaman olmuştu ama işleri peşini bırakmıyordu.

"Tamamdır," dedim mama paketiyle ayağa kalkıp. Tezgahın üzerinde dün bıraktığım kahve bardağının altına konmuş parayı alıp ekran ışığı yanan telefonuma baktım.

justinbiebz: günaydın prenses

"Anne," dedim cevap vermeden telefonun kilidini kapatıp. "Bugün okula gitmesem olur mu?"

"Neden?" dedi annem kaşlarını çatarak. Okula gitmek istememem onun için adam öldürmekten bile ağır bir suçmuş gibi davranırdı hep.

"Şey," dedim. "Mia suratımı yaladı, sanırım ondan bir hastalık geçti."

Annem iç çekip kalan kahvesini lavaboya boşaltıp kupayı bulaşık makinesine koydu. "Canını kim sıktı?"

"Hiç kimse," dedim omuz silkip.

"O gün seni öpen çocuk mu?" Ben çıkıp tezgaha otururken o da yanımda durdu.

Yeniden omuz silktim çünkü canım bir şeye çok sıkıldığında o şeyden bahsederken hep omuz silkerdim. "Önemli bir şey değil."

"Anlat hadi," dedi dizime hafifçe vurup. "İşe gitmeme daha var. Biraz gençlik aşk acısı dinleyerek güne renkli başlayayım."

"Gerçekten önemli değil," dedim ayaklarımı sıkıntıyla sallamaya başlayıp. "Sadece onu bir kızla gülüşürken gördüm ve kız çok güzeldi. Benden baya güzeldi. Ve o da beni gördüğü halde peşimden gelmedi. Okulun geri kalanında da görmedim onu. Sonra buraya geldi, eve. İçeri girmedi ama merak etme. Sadece o kızla arkadaş olduğunu söyledi ve ben de sorun yok dedim. Üstelemesini bekledim çünkü biliyorsun ben bir kızım direkt kıskandığımı söyleyemem ama sadece iyi dedi. Ben de suratına kapıyı kapattım."

Anlatmam bittiğinde dönüp anneme baktım. Dudaklarını aşağı bükmüştü. "Kulağa pisliğin tekiymiş gibi geldi."

"Ama değil," dedim can çekişir bir halde. "Gerçekten öyle biri değil ve böyle davranması beni de şaşırttı. Sanırım aramızdaki şeyi çok abarttım."

Annem uzanıp bana sarıldı ve kedi salyasını umursamayıp yanağımdan öptü. "Okula git, Elsa. Sorunlardan kaçamazsın. O oğlanla karşılaş ve onu peşinden gelmediğine pişman et." Annemin her zamanki kişiliği ortaya çıkmıştı, gençken babamı da nasıl peşinden koşturduğunu hep anlatırdı.

Screenshot Where stories live. Discover now