Sevgili kalbim, neden o?

Odanın kapısı huzursuz edici bir ses ile açıldığında bakışlarımı uzun siyah perdelerden çekip kapı tarafına çevirdim. Ekin kapının girişinde süt kasesini yanlışlıkla devirmiş yavru beyaz bir kedi gibi duruyordu. Pencereden sızan belli belirsiz ışık yüzünün tepe noktalarını aydınlatıyordu. Gözlerini göremiyordum ama biliyordum hangi ifade ile baktıklarını. Af dilenmek değildi tam olarak, içeri alınmak isteyerek bakıyordu. Ekin elini taşın altına koymazdı, ben suçluyum demezdi, affedilmek için kelimeleri değil de eylemleri kullanırdı. Bir suç işlediğinde ertesi gün en sevdiğin kahve dükkanından favori kahveni alırdı. Oysa gelip özür dilese büyüdüğüne dair en ufak bir izlenim yaratabilirdi. Gerçi ona sorsanız büyümemek için her şeyi yapacağını söylerdi... 

"Gelebilir miyim?" diye sordu pürüzlü bir fısıltıyla.

Yatakta doğrulup sırtımı tahta yatak başlığına yasladım.

"Uyumamışsındır diye umuyordum." Yatağın önünden dolanıp çaprazımda durduğunda gözlerini görebilmiştim. İçeri alınmak istiyordu.

Yatağın kenarına sağ kolunu dayayıp parkenin üzerine oturdu. Aramızda oluşan orantısız mesafe sinirimiz bozduğundan tekrar kayıp yatağa uzandım. Sağ omzumun üzerine yatıp bacaklarımı kendime çektim. Yatağın üzerinde duran koluna yanağını yasladığında doğrudan bana bakıyordu.

"Sinirini tam atamamışsındır, şimdi uyuyamazsın diye geldim." dedi dudağının kenarı minik bir gülüş ile kıvrılırken.

"Yüzüne bakmamam lazım, ben yatağında uyumaya çalışıyorum." Kaşlarım çatıldığında gülüşü kayboldu.

"Anlardım," dedi silik bir fısıltıyla. "Eğer bir daha yüzüme bakmasan, anlardım." Bakışlarını yatağın kenarından sarkan eline çevirdi.

"Ekin neden?" Kaşları çatıldı, başını kaldırmadan ellerine bakmaya devam etti. "Neden, bunu neden yapıyorsun? Kendini ifade etme şeklin bu mu, herkesin istediği adam olursan..."

Cümlemin devamını susmuş olmamın bir önemi yoktu, o biliyordu. Herkesin istediği adam olursa benim onu istemiyor oluşumun acısını dindirebilecek miydi? Sormak istediğim buydu... Onu istemediğimden değil, o, onu istemediğimi düşündüğünden.

"Lütfen," dedim sessizliğini korumaya devam ettiğinde. "Lütfen anlamamı sağla. Empati yapamıyorum... Birine layık olmadığını düşünüyorsun diye, o kişi ile olamayışının acısını neden başka kişilerle dindirmeye çalışıyorsun? 6 yıldır tek bir an, herhangi biriyle ciddi bir ilişki içinde olduğunu görmedim. Kimseyi hayatına almaya yaklaşmamışken nasıl oluyor da yatağına alabiliyorsun?"

Bakışlarını kaldırdığında gözlerindeki huzursuz ifadenin aksine dudaklarında minik bir gülüş vardı. "Teknik olarak yatağıma almıyorum. Bu odaya girebilen iki kadın var."

Gözlerimi kapatıp derin bir nefes aldım. Asla büyümeyecekti, asla...

"Tüm cümleler içinde takıldığın kısım beni derinden etkiledi Ekin... Sen bunu belirtince sorum cevaplanmış gibi ferahladım. Bu yatakta uyurken hastalık kapmayacağımı bilmek güzel, içim rahatladı, teşekkürler."

Başını cama çevirip derin bir nefes aldı. Muhtemelen şu an aşağı atlasa mı daha az zarar görür soruma cevap verse mi, onu hesaplıyordu.

"Hayatıma kimseyi almadım." dedi sırtını yavaşça yatağın kenarına yaslarken. Yüzünü tamamen cama dönmüş, bacaklarını öne doğru uzatmıştı. "Bunu talep eden birileri oldu, flört etmekten öteye geçmek isteyen, sevgili olmamızı isteyen... Bunu hep reddettim. Nedenini o zamanlar kendime doğrudan söylemiyordum ama o sıfat sadece senin adınla bir anlam ifade ediyordu. Senin dışında birini hayatıma o anlamda alamazdım, seni de alamıyordum." Başını hızla bana çevirdiğinde söyledikleri yüzünden tekleyen kalbimi sakinleştirmeye çalışıyordum. "Denedim, kendimi ikna etmeye çalıştım. Eğer ben ikna olursam belki sen de bende değecek bir şeyler görürsün diye umdum. Sana yaklaşmak için her çabamda kendimi başka biriyle buldum. Bir süre sonra bu savunma mekanizması gibi bir şey oldu sanırım, bilmiyorum. Yaptığımın saçma olduğunu biliyorum Sıla, sadece nasıl duracağımı bilmiyordum."

"En azından," dedim sesimi bulmak için hafifçe doğrulmam gerekmişti. "En azından prensibin falan olamaz mıydı? Sinem fazla sınırı aşmak değil mi Ekin? Bunun bana vereceği zararı hiç mi düşünmedin?"

Başını tekrar önüne çevirdiğinde bu kez ensesini yatağın kenarına yaslayıp gözlerini kapattı.

"O an pek düşünemiyordum. Hatırlamıyorum bile doğru düzgün. Biliyorum, biliyorum... Hep bunu söylüyorum ama gerçekten o an Sinem olduğunu bile anlamadım."

Dilimi sertçe alt dudağıma bastırdım. Kelimelerimi kontrol etmeliydim, yeterince paramparçaydık.

"Asıl korkunç olan da bu Ekin... Bu durum herhangi bir şey gibi senin için o an o kişinin varlığının, kimliğinin hiçbir önemi yok. Daha kötüsü ne biliyor musun?" Gözlerini açmadan başını yavaşça sağa sola salladı. Alnı fiziksel bir acı çekiyormuş gibi kırışmıştı. Benim ona söylediklerimin on katını kendine söylediğini biliyordum. "Şaşırmadım... Kırıldım, utanç duydum, öfkelendim ama şaşırmadım."

"Özür dilerim..." dedi acıyla. "O ana geri dönebilsem her şeye rağmen seninle konuşurdum Sıla... Kendime rağmen, o çocuğa rağmen, sana rağmen... Seninle konuşurdum ama şu an elimden sadece özür dilemek geliyor."

Yastığa yanağımı biraz daha gömüp gözlerimi kapattım. Derin bir nefes aldım. Gözlerim sızlıyordu. İçimde sızlayan daha birçok yer vardı ama sorun değildi, hayattaydım, ölmüyordum. Aşk ölümcül bir hastalık değildi... Evet.

"Git artık," dedim fısıltıyla. "Uyumak istiyorum."

Gözlerimi daha sıkı kapattım. Gitmesini istemiyordum ama kelimeler iyileştirmeyecekti, daha kötüsü bu kez en sevdiğim kahvenin bile gideremeyeceği bir sızı vardı içimde. Tarçınlı kurabiyeler ve sert kahve kalbimi yumuşatmaya yetmeyecekti. Hislerini gözyaşları aracılığı ile dışa vuran insanlardan da olmadığıma göre bu sızı ile birbirimize alışmayı öğrenecektik.

"Sıla," dedi bana tenime değen meltemi hatırlatacak kadar yumuşak bir sesle. Yatağın üzerinde duran elimi tutup ters çevirdi. "Ben daha önce hiçbir kadının avuç içlerini öpmedim." Gözlerimi açmak istemiyordum, sesindeki çaresiz ton gözlerine de yansımışsa bunu görmek içimdeki sızıyı çoğaltmaktan başka işe yaramazdı. Dudakları pamuk gibi yumuşak bir dokunuşla avuç içime değdi. "Buradan başlasak?"

Sessizliğim bir cevap değildi bir kaçıştı, ne söyleyeceğini bilmeyen zihnimin kendini kapatmasıydı. Dudakları minik bir dokunuşla avuç içimden çekilirken yerini yanağı aldı. Gözlerimi açmadım, onu avucumun içine sığınmış halde görmeye hazır değildim. Kalbimi eritmesine hazır değildim. Ona karşı yenilip durmaktan bıkmıştım. Keşke onun kadar sorumsuz olabilseydim, keşke elimin kenarında yatağa dağılan dalgalı saçlarına parmaklarımı karıştırabilseydim. Keşke ona sınırı aştığımı düşünmeden rahatça dokunabilseydim. Ekin kadar ben de suçluydum, o kaçarken ben de olduğum yerde durmamıştım, ben de kaçmıştım. Belki de artık olduğum yerde durmamın vakti gelmişti. Belki de artık bırakmalıydım, içimdeki sızıyı o dindirsin...

İLKYAZWhere stories live. Discover now