***İLK DEFA***

68 6 0
                                    


Açelya'dan...

Ertesi gün okula gidemeyecek kadar yorgun hissediyordum kendimi. Bedenen değil ruhen. Şansıma bugün Dolunay ve Uzay'ın okullarında, yoğun bir ders programı olduğu için erken çıkmışlardı. Eğer normal saatlerinde çıkacak olsalardı, okula gitmeme gibi bir düşünceyi aklımdan dahi geçiremezdim. Gitmememe izin verseler bile tüm gün onların kontrolü altında olabilirdim.

Lanet okulun bana katmış olduğu erken kalkma alışkanlığından ötürü güne, evde kalacak olmama rağmen erken başlamıştım. Kalkıp yüzümü yıkadıktan sonra; insan içerisine çıkarken asla yapamadığım fakat evdeyken mükemmel kelimesinin tanımlayamayacağı kadar güzel olan topuzu yaptım. Atıştırmalık bir şeyler almak için aşağıya indim. Mutfağa girdiğim anda gözüme ilk çarpan şey sürahinin üzerine yapıştırılmış olan fosforlu not kağıdıydı. Evden çıkmadan önce bana not bırakmış olmalılardı. Notta, geç gelebileceklerini bu yüzden okuldan gelince pizza sipariş edebileceğimi söylemişlerdi.

Fazla iştahım olmadığı için kendime, sadece küçük bir sandviç hazırlayıp yedim. Daha sonra abur cubur dolabımızdan bir tepsi dolusu çikolata ve cips alıp odama gittim. Üzgün olduğumda veya kötü hissettiğimde hep bunu yapardım. Abur cubur + yabancı dizi. Gerçi kim böyle yapmazdı ki. İnsanlar üçe ayrılır; çikolatanın vermiş olduğu enerji ile kendini toplayabileceği umuduna girip yiyen insanlar, sinirini, üzüntüsünü midesinden çıkarmak amacıyla çikolataya gömülenler ya da insanların çoğunluğu depresyondayken böyle yaptığı için kendini bu duruma odaklayanlar. Benim ki yaşadığım duruma göre değişiyor. Sanırım bu sefer bir numaralı kategorideyim.

Odama gelip elimdekileri yatağımın yanındaki komidinin üzerine bıraktıktan sonra bilgisayarımı da alarak yatağıma yerleştim. Herhangi bir dizi açıp izlemeye başladım. Saatlerce hiç kalkmadan o yatakta oturmuş; 1, 2, 3,... derken fazlasıyla bölüm izlemiştim. Geçen bu uzun sürenin ardından beni yatağımdan kalkmaya iten şey tuvalimin gelmesi oldu. Yataktan kalkmak için bir hamle attığımda abur cuburlarımın bitmiş olduğumu fark ettim. Bunun yanında birde; yatağımın çevresi adeta savaş alanı gibi olmuştu. Etrafa dağılan çöpleri ayağım yardımı ile bir köşeye biriktirdim. Lavaboya doğru yöneldiğimde telefonumun çalmasıyla geri döndüm. Arayan Miray'dı. Gelmeyeceğimi onlara söylememiştim, endişelenmiş olmalılardı. Fakat gerçekten şuan onunla konuşacak kıvamda değildim. Bu yüzden açmamıştım. Lavabodan döndüğümde ona iyi olduğumu söylediğim bir mesaj atsam yeterli olurdu sanırım. Telefonu tekrar yerine bırakıp Lavaboya gittim. Lavabodan sonra mutafağa inip biraz daha abur cuburla döndükten sonra telefonum hala çaldığını fark ettim. Bu sefer arayan Dolunay'dı. Eğer son olaylardan sonra Dolunay'ın telefonunu açmazsam eminim FBI anında kapımda biterdi. Önce öksürerek sesimi kontrol ettim ve ardından telefonu açtım. Dolunay konuşmama izin vermeden, yüksek bir sesle konuşmaya başladı; "NE DEMEK ÖĞRENCİMİZ AÇELYA İRİS AKAY OKULA GELMEDİ?"

"Sana da merhaba ablacığım."

"Neler oluyor Açelya? Neden okulda değilsin?"

"Boğazım ağrıyordu biraz ve halsiz hissettim. Üzgünüm haber vermeyi unuttum."

"Boğazın mı? Eve gelmemi ister misin?"

"Yoo hayır gerek yok. Çok önemli bir şey değil zaten, biraz dinlenmeye ihtiyacım var o kadar."

"Tamam tatlım bir şey olursa hemen arıyorsun. Ben olabildiğince erken gelmeye çalışacağım."

"Tamammm..."

GiriftWhere stories live. Discover now