*** SİHİRLİ DOKUNUŞ ***

89 12 8
                                    


Açelya'dan...

Burak ile yaşanan o korkunç olaydan sonra telefonumu kaybetmiştim. En son hatırladığım şey telefonu pencerenin kenarına koyduğumdu. Sonrası, malum Burak yüzünden hatırlamıyordum. Koyduğum yerde yoktu. Bu yüzden, iki seçenek vardı ya o gün bir başkası oradan almıştı ya da Burak! Neyse ki telefonum şifre koruması altındaydı. Fakat o şifre kırılırsa, ve galerime erişilirse sanırım bu okuldaki en felaket günlerim de başlamış olur. O, özenle sakladığım sırrımı güvenilir olmayan birileri öğrenirse, okulun da öğrenmesi çok zaman almaz. Birde Aras'ın öğreneceğini düşünürsek benim için daha zor olur sanırım. Sonuçta; ona karşı olan duygularımı bilmediği için rahatça gözlemleyebiliyorum onu, fakat öğrenirse onun gözünde çevresinde olan diğer kızlardan bir farkım kalmayacaktı. Beni tanımıyor olmasını buna tercih ederim. O telefonu ya bulmalıyım ya da kimse bulmamalı.

 Bu yetmiyormuş gibi birde boynumda Denizi'in dediği gibi iz kalmıştı. Burak'ın kendini kaybederek sıktığı boğazımda mor renge dönük izler oluşmuştu. Bu nedenle bir süre fular takmak zorunda kalacakmışım gibi görünüyordu. Düşünmekten aciz olan insanların hakkımda yanlış fikirlere kapılmalarını, yanımdan geçerken yüzlerini ekşitmelerini ya da gözümün içine bakarak hakkımda konuşmalarını istemiyordum. Aslında dürüst olmak gerekirse; başkalarının düşüneceklerinden daha çok, Uzay'dan korkuyordum.

İdareye kayıp telefonumdan bahsettikten sonra çok düşünceli müdürümüz zar zor, okulda bir kayıp duyurusunda bulunmuştu. Müdürümüz bir çıkarı olmadıkça öğrencileri ile ilgilenen bir tip değildir pek. Her ihtimale karşı sık sık idare odasını ziyaret ediyordum. Odası, bir müdür odasından ziyade kaymakam odası gibidir. Her şey beyazdır; güneşin her bir ışınını içeri alan, bej rengi storları olan büyük camın önündeki beyaz masası, onun önünde bulunan beyaz deri koltukları ve beyaz dolapları... Kimine göre bu kadar beyazlık iç açıcıyken benim gibilerine göre ise bir deli hastanesi havası vermektedir.

Telefonumla ilgili bir haber olmadığını öğrendikten sonra sınıfa doğru yürümeye başladım. Sınıf kapısının önüne geldiğimde Sina ve Berke'nin yan yana oturmuş sohbet ettiğini ve eğlendiklerini gördüm. Anlaşılan çabuk kaynaşmışlardı. Gerçi çokta şaşırmadım kişilikleri benziyordu. Üzerine birde dün Berke ve diğerleri bana yardımcı oldukları için; abim kıvamında olan Sina onlara minnettarmış gibiydi.

Tam sınıfa girecekken arkamdan birisinin bana dokunması ile döndüm karşımda duran kişi Burak'tı. Korkudan göz bebeklerimin büyüdüğüne kalıbımı basabilirdim. Yüzünü gördüğüm anda, yaşadığım o olay gözlerimin önünde belirdi. Hatta neredeyse o anı tekrar yaşıyormuşcasına daraldım desem yalan olmaz. Dudağının kenarında bulunan yara bandına bakarsak Tanay'ın, Burak'ın yüzünde bir iz bıraktığı belliydi. Burak gayet sakin olan bir yüz ifadesiyle gülümseyerek benimle konuşmaya başladı. "Naber Açelya?" Korkudan, stresten ve sinirden cevap veremiyordum. Onun psikopat olduğundan emindim. Psikopat değilse bile kişilik bölünmesi yaşıyor olduğu ortadaydı. Ben cevap vermeyince yüzündeki gülümsemeyi daha da belirginleştirdi ardından elini cebine daldırıp bir şey alarak bana uzattı. Elindekinin ne olduğuna baktığım anda içimde ayrı bir sıkışma yaşadım. Bu benim telefonumdu! Onda olduğunu biliyordum işte! "telefonumun sende ne işi var Burak!?"

B: Kaybettiğini duydum biraz arayınca arka bahçede buldum. Senin için uğraştım bak.

A: Ve sana inanmamı bekliyorsun!

B: Değerimi bilmelisin ama neyse sen bilirsin. Sınıfa gitmeliyim şimdi. Ayrıca fuların güzelmiş, beğendim.

Boynumdaki izleri saklamak amacıyla takmış olduğum kırmızı fularıma bakarken piçimsi gülümsemesini yüzünden hiç eksik etmeden arkasını döndü. Resmen kendi eseriyle eğleniyordu. Bir adım atıp, gidecekken bana tekrar döndü. Sınıfın içine bakıp kafasıyla Tanay'ı işaret ederek konuşmasını sürdürdü; "Arkadaşına söyle yakın zamanda onunla bir kahve içmek isterim. Kendisiyle iyi anlaşacak gibiyiz." Cümlesinin hemen ardından Tanay'a döndüğümde kafasını uyuduğu sıradan kaldırmıştı, etrafı süzdükten sonra, göz ucuyla sınıf kapısına baktı. Bizi gördüğünde hızla, oturduğu sıradan kalkıp bize doğru gelmeye başladı. Burak ise çoktan arkasını dönmüş gidiyordu.

GiriftWhere stories live. Discover now