Kirpiklerini araladı, gözlerini gözlerime dikmek için başını geriye itti. Uzunca bir süre bakışlarımı okumaya çalıştı. Bir anlam, bir his, bir ima fark edemeyene kadar baktı.

"Öylece, geçecek... Sancıyan bir organ gibi sızısı dinecek, öyle mi?"

"Evet," dedim dilimi alt dudağıma bastırmadan önce. "Sen nasıl geçtiğini anlamadan geçmiş olacak."

"Geçecek, en yaygın yalan olsa gerek."

Sağ elim ile sol kolumun dirseğini kavrayıp sertçe sıktım.

"Haklısın..." dedim, başımı onaylarcasına hafifçe sallarken. "İnsanlar başkalarının duyguları hakkında peşin hükümlü yalanlar söylerler."

"Sen," dedi zorlukla gülümserken. "Sen biraz önce ne yaptın?"

"Ben yalan söylemedim. Yalan söylemem Berrak. En azından bu kadarını tecrübe etmiş olmalısın. Ben sadece öngörümü sundum. Geçtiğinde bana hak vereceksin."

"Geçtiğinde..." dedi başını yavaşça sallayarak. Dişlerini sertçe alt dudağına bastırıp işaret parmağını bana doğru uzattı. "Biliyor musun? Şu anı neyin kurtaracağını biliyorum."

Kaşlarımı kaldırıp yapacağı hamleyi bekledim. Kollarımı göğsümde bağladım ve gözümü üzerinden bir saniye bile ayırmadan içkilerin dizili olduğu iki katlı bar sehpasına ulaşmasını bekledim. Yüzüme yayılan gülüşe engel olamamıştım ki bana döndü.

"Şimdi bunlar baya iyi içkiler..." dedi bilmiş bir tavırla.

Onu onayladığımda o da başını salladı.

"Sende viski insanı tipi var." dedi ciddi bir ifadeyle şişelere bakarken. "Senin tarzında gidelim..."

Ortadan seçip çıkarttığı şişe The Balvenie DoubleWood'du. Üzerindeki siyah koruma bandını sökerken bakışlarını üzerimde tuttu. Sinirini bir şekilde çıkartmak istiyordu belli ki. Bunu bile oldukça masum bir yolla yapıyordu. Daha kötüsü ise bunu bile kendini ortaya atarak yapıyordu. Şişeyi bana doğru kaldırıp başını yana eğdi. Onu durdurmamı bekliyorsa, beklememeliydi. Onu durdurmayacaktım.

Yan tarafımda duran koltuğa oturup sol kolumu koltuğun kenarına yasladım.

Bakışlarındaki ateş bir anlığına sönse de hemen toparladı.

Dudaklarını yaladı. Şişeyi kendine çevirdi ve gözlerini kıstı.

"12 yıllık..." diye mırıldandı.

Bir barda çalışıyordu, elbette içkilerden anlıyordu. Yerli barlarda, hele de o herifin işlettiği gibi daha öğrenci odaklı mekanlarda bu tarz şişeler bulunmazdı.

"Daha önce içmemiştim," dedi. Geri adım atmak istemiyordu ama viski kadar sert bir içkiye alışık olmadığını biliyordum.

"Güzeldir," dedim. "Daha önemlisi içimi kolay, boğazını çok yakmaz."

Başını salladı. Sanki bana meydan okuyan o değildi de ben ona zorla içiriyordum. Gözlerini kıstı ve şişeyi kafasına dikti.

Arkama biraz daha yaslanırken gülümsedim. Pes etmektense kendi sınırlarını zorlamayı daha çok severdi. Ben onda en çok bunu mu severdim bilmiyordum ama sevdiğim özelliklerinden biriydi.

Şişeyi dudaklarının ayırdığında gözlerini kapattı. "Ooov," dedi kendi kendine mırıldanarak. "Çok yumuşakmış gerçekten."

Koltuğa oturup diğer köşeye sırtını dayadı, bacaklarını kendini çektiğinde ayaklarını mindere yasladı.

İLKYAZWhere stories live. Discover now