3

4.6K 367 29
                                    

Merhabalar! Yaptığım değişikliklerde kopukluk olmasın diye en baştan yayınlama işine kaldığım yerden devam ediyorum. Sizde güncelleme problemi olduğu için önceki bölümlerde sorun olmuş sanırım. O yüzden hikayeyi silip tekrar eklerseniz çok daha iyi olur, bir şey kaçırmazsınız.

Gelelim düzene. Her bölüme minik sınırlar koyup onlar aşılırsa günde bir bölüm yayınlamayı düşünüyorum. Yani bir sorun çıkmazsa hızlıca ilk birkaç bölüm dışında yeni bölümleri okuyabileceksiniz. O zaman başlayalım. :)

3. Bölüm

(Alkım'dan)

Her zaman kendi ayaklarımın üstünde durabilmek beni gururlandırmıştı. Kendi kendime yetebilmek, bir başkasına muhtaç olmamak benim için oldukça önemli bir ayrıntıydı. Bunun olması için çok fazla çaba harcamış çok fazla fedakârlık yapmış olsam da buna değerdi. Değdiğini biliyordum.

Beni buna iten yaşam şartları olsa da bundan bir kez bile şikâyet ettiğimi hatırlamıyorum. Çünkü benim bakış açıma göre kötü şeyler, insana asla sahip olamayacağı bir deneyim yaşatır ve acı da olsa bir tecrübe katar. İnsanı olgunlaştırır, hayatın tozpembe duvarlarını gerçek renklere boyar. Gözünün açılmasını sağlar ve bir daha asla aynı acıyı bir kez daha yaşamana izin vermez. Çünkü artık hata yaptığında bunun sana neye mal olacağını bilirsin, ona göre davranırsın.

Bunun bilincine çok erken yaşta varmış olsam da eski günlerin hatırası o kadar uzaktı ki eskisi kadar etkilenmediğimi görmek beni bir kez daha rahatlattı. Her zaman imrendiğim, benim için gerçek bir aile olan kişiler aklıma geldi. Annem ve babam her ne kadar şu an İstanbul'dan beş altı saatlik uzaklıkta da olsa, onların her zaman bana bir telefon uzağımda olduğunu bilmek bana huzur veriyordu. Onlar bu hayatta bana ikinci şansın değerli olduğunu kanıtlayan kişilerdi. Beni kendi karanlığıma bürümüş bir yetimhaneden çıkarıp sıcacık bir yuvayla birlikte asla hayalini bile kuramadığım o sevgiyi vermişlerdi.

Şimdi durup düşününce çok zor günleri büyük bir başarıyla atlattığımı görmek göğsümü kabartıyordu. Gerçekten kolay şeyler değildi ama onların yardımıyla her şey daha da kolaylaşmıştı. Tabii başıma Gökçe derdini açmadan önce...

Gökçe, ben on üç yaşımdayken, ailemin evlat edindiği bir diğer kızdı; benim kardeşim. Biyolojik açıdan birbirimizle hiçbir bağımız olmasa da, o benim gerçek kız kardeşimdi. Ona ablalık yapmayı, her ne kadar başıma dertler açsa da onunla ilgilenmeyi her zaman seviyordum.

"Tatlım, bana karşı dürüst ol. Eğer yalnız kalamam diyorsan bir çaresine bakarım."

Gözlerimi karşımda oturan Gökçe'ye diktim ve kendime engel olamadan hareketlerini inceledim. Elleri yalan söylediğinde olduğu gibi saçlarıyla oynamadı ya da göz temasını bozmadı.

"Abla, yeter. Kendi başımın çaresine bakabilirim. Lütfen beni düşünme. Bu senin işin."

Pekâlâ, öyle olduğunu biliyordum ama bunu duymaya ihtiyacım vardı. Gökçe'nin üniversitedeki ikinci senedeydi. Geçen sene sınava girdikten sonra İstanbul'da bir bölümü tercih edip yanıma gelmişti. Ailem, ikimizin de yokluğuyla baş edemeyip ailemize üçüncü çocuğu da bu nedenle dâhil etmişti. Burcu, en küçük kız kardeşim de aynı bizim gibi yetimhaneden evlat edinilmişti. Beş yaşına girmişti ve daha şimdiden hayatımdaki yeri inanılmaz değerliydi. Ona ilk gördüğüm anda âşık olmuştum. Hayatımda bu kadar tatlı, çokbilmiş bir kız çocuğu gördüğümü hatırlamıyordum.

GÖKKUŞAĞI (KİTAP)Où les histoires vivent. Découvrez maintenant