Giriş

11.5K 607 168
                                    

Eveet kafanız karışmış olabilir o yüzden burayı okuyun lütfen. En baştan başlıyorum çünkü ciddi bir şekilde konu değişikliğine gitme ihtiyacı duydum. Kurgunun bu ilerleyişi çok daha güzel ve kararlı bir şekilde geliyor. :)) O yüzden karışıklık olmaması adına en baştan başlıyorum. İlk birkaç bölümde çok fazla farklılık görmezseniz şaşırmayın, hatırlamış oluruz hem baya ara verdik çünkü.

Diğer konu ise, 1. bölüm yarın gelecek. Ve elimdeki bölümler bitene kadar her gün paylaşmaya çalışacağım. O zaman başlayalım. :))

Giriş

(Kaan'dan)

Olanların magazin haberlerinin manşetlerine düşmesinin üstünden sadece bir hafta geçtiğine inanamıyordum. Sadece kısacık bir hafta, tamı tamına yedi gün 9 saat, nasıl bir insanın hayatının birden boktan bir hale gelmesi için yeterli bir süre olabilirdi?

Hayatımın boktan bir hale gelmesinin tek gecelik bir hata olması da içimi rahatlatan bir şey değildi. Aklıma geldikçe ellerim bir şeyleri kırıp saçmak gibi tepkiler veriyordu.

Sakinleşmeye çalışarak bakışlarımı dışarıya çevirdim. Bardaktan boşanırcasına yağan yağmur hızını bir saatten beri bir an bile kesmemişti. Böyle havalarda araba kullanmayı sevmezdim. Ve şu an kaderin bir cilvesiyle arabanın içinde kalmış olmam, asıl kızgınlık nedenimdi. Yarım saatten beri Arda'yı bekliyordum. Benimle buluşmak ve önerdiği saçma fikri bana kabul ettirmek için günlerdir peşimden ayrılmıyordu. Şimdi de onu almam gerekiyordu ve hâlâ ortalarda yoktu.

Gözlerim etrafta gezinirken arabanın içine tıkılmaya daha fazla katlanamayıp hızlı bir şekilde dışarı çıktım.

Yağmurlu havalardan nefret ediyorum.

Yağmur damlaları süratle üstüme inerken neredeyse koşarak caddeden karşıya geçtim ve geldiğimden beri bana göz kırpan kafenin sınırları içine girdim. Kapının üstüne takılmış zil geldiğimi belli etmek için birkaç kez şıngırdadı ve o sırada içerideki insanların gözlerini bana çevirmelerine neden oldu. Normal bir zamanda bu bakışlara aldırış etmiyor olsam da, son haberlerden sonra acaba manşetleri gören biri bu insanların içinde mi? diye düşünmekten kendimi alamıyordum.

Yine de özgüvenimin yerine gelmesi sadece kısacık üç saniyeyi aldı. Duruşumu dikleştirip yağmurdan ıslanan saçlarımı elimle dağıttım ve kafenin içindeki boş masalardan birine ilerledim. Oturur oturmaz Arda'ya, kafenin ismini göndermeyi de ihmal etmedim. Her ne kadar arabanın önünde, yağmurdan ıslanarak beni bekliyor olma düşüncesi zevk almamı sağlayacak olsa da...

"Hoş geldiniz efendim, ne alırdınız?"

Gözlerimi telefonun ekranından çekip önüme bırakılan menüye şöyle bir baktım ve "Filtre kahve," diye yanıtladım tok bir sesle. Garson kızın gözleri üstümde gezinirken kafenin normal müşteri portföyüme pek de uymadığımı fark ettiğim için çenemi kapalı tutmayı başardım. Kız gözden kaybolurken telefonuma geri döndüm.

***

Kahvemden bir yudum daha aldığımda artık iyice ısınmış ve rahatlamış sayılırdım. Arda on dakikaya geleceğini söyleyen kısa bir mesaj atmıştı ve ben de o sırada mail kutumu kontrol etmek dışında pek de parlak bir şeyler yapmıyordum. Sekreterimden gelen uzunca bir sözleşmeyi okumayı bitirmek üzereydim ki her şey birden gelişti. Kalbim sanki ritmini şaşırmış gibi hızla çarpmaya başladı. Midem çalkalandı ve boğazımda bir yumru beliriverdi. Gözlerim daha ben neler olduğunu kavrayamadan kafenin karşı kısmındaki bar tezgâhını andıran yere ilerledi. Kalp atışlarım sanki mümkünmüş gibi daha da hız kazandı. Kalbim ağzımdan çıkacak gibi atmaya bir an bile ara vermedi.

GÖKKUŞAĞI (KİTAP)Where stories live. Discover now