Kollarını boynumdan çektiğinde omuzlarına değer saçlarını iki yandan geriye attı. "Nasıl?"

"Bayıldım..." dedim. Gözlerimi hayranlıkla açıp. "Bu kez cidden harika, en son neydi kavun içi mi?"

"Oof," dedi Melissa sıkıntıyla. "Tiger Lily."

"Tabii ya, Tiger Lily, nasıl unuturum?"

Saçlarına bir kez daha baktığımda gülümsedim. "Bunun bir adı var mı peki?"

"Gri..." dedi omuz silkerken. "İçinde pembe ışıltılar var."

"Harika görünüyor, bunda kal."

Bir omuz hareketiyle ne kadar mükemmel olduğunu haykırırken gözleri yorgunluktan lafa karışacak hali bile kalmayan Ekin'i bulduğunda ağzı şaşkınlıkla açıldı.

"Aman Tanrım." diye bağırdı Ekin'e doğru yürürken. "Gerçek mi bu?"

Tek kolumu belime sarıp diğer kolumun dirseğini ona yasladım. Gülmemek için zor duruyordum çünkü şov başlıyordu. Melissa gözüne avını kestirmişti ve bundan sonrası çok eğlenceli olacaktı.

"Ayağa kalk, çabuk çabuk..." dedi Ekin'e doğru ellerini sallarken. Ekin kaşlarını çatmış, yorgunluğun da verdiği aptallıkla yüzüne bakıyordu.

"Ne yapayım?" diye sordu, durumu idrak edemeyerek.

"Ayağa kal." dedi Melissa gözlerini bir an olsun Ekin'den ayırmadan. Ekin söyleneni yaptığında sağ elinin işaret parmağıyla havada küçük daireler çizdi. "Dön bakalım." dedi bu kez.

Ekin bir an için algılayamasa da söylediğini yaptı yine de.

"Ohannesburg," diye haykırdı Melissa. "Fotoğrafın bok yesin, sen oradakinden daha mükemmelsin."

Ekin Göksoy kızarmıştı. Buna daha önce şahit olduğumu hatırlamıyordum. Utanmış mıydı?

Melissa Ekin'in omuzlarına ellerini yerleştirip tam karşısında durdu. "Gözlerin..." dedi neredeyse burnunun içine girerken.

Tam o anda barın kapısı açıldı ve bu ana şahitlik etmesini istediğim tek isim içeri girdi. Sıla.

"Bal rengi." dedi Melissa hayranlık.

Sıla'nın siyah yüksek topuklu botları zemine öylesine keskin adımlarla vuruyordu ki onu tanıyan herkes bunun bir savaş borusu olduğunu tahmin ederdi. Melissa hariç, herkes. Ve birinci dereceden risk altında olan kesinlikle oydu.

Sol elini Ekin'in omzundan çekip çenesinin altına koydu ve hafifçe kaldırdı. "Sana daha önce," dedi kocaman açtığı ela yeşil arası gözleriyle. "Sanat eseri olduğunu söyleyen oldu mu?"

Sıla yanımıza ulaştığında, Melissa'nın çenesini tutan eline rağmen Ekin'in bakışları ona döndü.

Melissa Ekin'i serbest bırakıp bir adım gerilediğinde tek elini öne doğru uzattı. "Melissa ben, sen de Ekin'sin ama üzgünüm Ekin senin için yetersiz bir tanımlama ben sana Adonis diyeceğim."

"Adonis?" dedi Ekin kaşlarını çatarken. İlk kez böylesine keskin bir ilgi ile karşı karşıya değildi ama Melissa biraz fazla damdan düşen bir kişiliğe sahipti. Söylemek istediği kelimeleri de hamleleri de bekletmeyi sevmezdi. Yasak olduğu halde gölde çıplak yüzer, yemek yerine tatlı yer, tek başına dönme dolaba binip tepesinden tüm dünyaya konser verdiğini iddia ederek şarkı söylerdi. Deli değildi, fazla akıllıydı. Sığamıyordu dünyaya, taşıyordu.

"Yunan Tanrısı olan, hani şu yakışıklılığın kitabını yazmış abimiz."

Ekin biraz daha kızardı. Ciddi ciddi utanıyordu.

İLKYAZWhere stories live. Discover now