B|20

1.9K 176 126
                                    

🎶 Day6 - I Loved You 

20.Bölüm

Etrafta uçuş zamanlarının anonsları yankılanıyor, insanlar telaş işinde valizleriyle bir o yana bir bu yana koşturuyor, kimisi vedalaşıyor, kimisi ağlaşıyor... Isabella ise olanları boş gözlerle izliyordu. Şuan içinde bulunduğu durumun gerçekliğini henüz kavrayabilmiş değildi.

Jackson gidiyordu. Havaalanındalardı. Bir saat sonra uçakları kalkacaktı. Artık kontrolden geçmeleri gerekiyordu ama Jackson, Isabella'yı bırakıp gidecek gücü bir türlü kendinde bulamıyordu.

Arkadaşları ve annesi bu ikiliyi yalnız bırakmış, oradan uzaklaşmışlardı. Jackson Isabella'ya sarıldı. Vicdanı hiç rahat değildi. Isabella'nın bu sessiz hallerini gördükçe iyice canı sıkılıyordu. Şaşırtıcı bir şekilde ağlamıyordu ve bu durum Jackson'ı korkutuyordu.

"Bu bir veda değil. Sanki ikimiz de evlerimize dağılıyormuşuz da yarın tekrar görüşecekmişiz gibi düşün. Kendini asla üzme. Derslerine sarıl. Son birkaç ayın kaldı. Yemek yemeyi ihmal etme. Annen zaten eve çok gelemiyor. Birkaç yemek türü öğren. Kendine iyi bak. Anlaştık mı?"

Isabella başını geri çekip olumlu anlamda başını salladı ve Jackson'ın yüzünü avuçlayıp okşamaya başladı. Bir yandan onu izliyordu.

"İyiyim ben. Merak etme. Sen de kendine dikkat et."

Isabella'nın tüm söyledikleri bu oldu. Bir de sarılırken kulağına 'Seni seviyorum' diye fısıldamayı ihmal etmemişti. Jackson'ı biraz olsun iyi hissettirmek istemişti. 

"Jackson, artık gitmemiz gerek."

Yanlarına gelen Jin Young ile birbirlerinden ayrılmışlardı. Jackson 'Geliyorum,' diyerek Jin Young'u yollamıştı. Son bir şey kalmıştı. Onu da yaptıktan sonra gidecekti. Az ilerisinde olan arkadaşlarını ve annesini umursamadan Isabella'nın dudaklarında aldı soluğu. Isabella, dudağında hissettiği sıcaklıkla bir an titremişti. Uzun bir süre bu sıcaklığı hissedemeyeceğinin farkındaydı ve bu yüzden doyasıya öptü Jackson'ı. Şuan toplum içinde olmalarını bile umursamıyorlardı. Etraflarındaki her şey hareketliliğini yitirmiş ve donmuş gibiydi. İkisi vardı sanki sadece.

"Artık gitmen gerek," diyerek gülümsedi Isabella. Ama bu gülümseme ona o kadar ağır gelmişti ki uzun süre taşıyamadı yüzü. Bacakları titriyordu. Kalbi titriyordu. Ağlamamak için verdiği savaş inanılmazdı.

Diğerleri de Isabella ile vedalaştıktan sonra oradan uzaklaşmaya başlamışlardı. Jackson son kez annesine ve Isabella'ya sarılmış ve arkadaşlarının peşine takılmıştı. Isabella görüş açısından çıkana kadar dönüp ona bakmıştı. Isabella'nın öylece dikildiğini görmek kalbini fazlasıyla parçalıyordu. Gözleri dolu dolu geçti kontrolden. Uçağı beklerken de tek kelime etmedi. Arkadaşları da onun üstüne gitmediler ve onu biraz yalnız bırakmanın iyi olacağını düşündüler. Şuan yaşadığı duygu yoğunluğunun farkındalardı.

Sophia, öylece hareketsiz dikilen Isabella'nın koluna girmiş ve onu havaalanından çıkarmıştı. Isabella evine varana kadar tek kelime etmemiş ve sadece yolu izlemişti. Eve yetiştiğinde ise kendini eve atar atmaz saatlerdir tuttuğu göz yaşlarını serbest bırakmıştı.

Jackson ise yol boyu Isabella ile olan fotoğraflarına bakmış. Bir saat kadar da uyuyup dinlenmişti. Çünkü kendisini yoğun bir tempo bekliyordu. Hem ruhen hem de bedenen. 

Seul'e vardıktan hemen sonra şirkete gitmişlerdi. Jackson bu ortamı gerçekten özlediğini hissetmişti. Eski günlere dönebildiği için bir yandan mutluydu fakat diğer bir yanı hep eksik kalacaktı, biliyordu.

BATERİST | Jackson Wang #wattys2020Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin