B|1

7.4K 288 70
                                    

 🎶 Choi Young Jae - Call Buton 

1.Bölüm

Isabella, çantasını alıp bulunduğu sınıftan ayrılmıştı. Bugün biraz canı sıkkındı. Sabah okula gelmeden önce annesiyle can sıkıcı bir tartışma yaşamışlardı. Annesi onun ders çalışmadığından yakınırken, o boş boş dinlemekle yetiniyordu. Annesinin abarttığını düşünüyordu. Kendisi derslerini güzelce dinliyor ve sınav notlarından o kadar düşük bir puan almıyordu. Ayrıca güzel bir okuldaydı. Çin'de bulunan bir Amerikan Koleji'ne gidiyordu. Okulunda birçok yabancı olması ve Amerikan okulunda okuyor olması, ingilizcesine çok şey katmıştı. Gerçek ismi, Xián ling'ti. Fakat yabancı okul arkadaşları bir hayli zorlandığından neredeyse herkes ingilizce isimlerini kullanmayı tercih ediyordu.

Geçen haftalarda sınıfını değiştirmişti Isabella. Önceki sınıfını amaçsız insanlar topluluğu olarak görüyordu. Hiçbirini sevmemişti ve annesine ders çalışamadığını bahane ederek sınıfını değiştirmişti.

Bugün yeni sınıfında dördüncü günüydü ve ilgisini çeken tek kişi derslerin neredeyse hiçbirine girmeyen ve yüzünü hemen hemen hiç görmediği Jackson Wang'tı. Hoca sınıftaki öğrencilerin olup olmadığına bakarken uzun bir zamandır Jackson'ın ismini atlıyordu. Onun varlığını sormuyordu. Bunları yeni sınıf arkadaşları anlatmıştı Isabella'ya. 

"Eskiden o kadar neşeli ve eğlenceli bir insandı ki... Onun için üzülüyorum."

"Bende. Bugün okula geldi mi acaba?"

"Yine müzik odasındadır."

Isabella onları dinliyor ama konuşmaya katılmıyordu. Neden eskiden neşeliyken şimdi tam tersi olduğunu sormak ya da onun dedikodusunu yapmak ona çok hoş bir davranış gibi gelmemişti. Bu, herkese yayılmış olsa da, başkasının özeliydi. Bunu kişinin kendisi anlatmadığı sürece bilmek istemezdi. Merak etse bile sorgulamazdı. Karakteri böyleydi.

Bütün ders boyunca kafasını kurcalayıp duran merakla uğraşıyordu. Jackson'ı çok merak etmişti. Bir anlık fikirle sınıfından çıkıp müzik odasına doğru yürümeye başladı. Kızların söylediği şeyi hatırladı: 'Yine müzik odasındadır.'

Bunu yapmalı mıydı bilmiyordu ama fazlasıyla merak etmişti. İçinde, o çocuğun sorununu öğrenme ve ona çözüm bulma isteği yeşeriyordu. 

Müzik odasının kapısına gelince derin bir nefes alıp öyle açtı kapıyı. O sırada baterinin hemen önünde oturan birini gördü. Isabella o an Jackson'ı hatırladığını fark etti. Kendi sınıfı dışında pek kimseyi tanımazdı Isabella. Jackson'ı da tanımıyordu fakat dış görünüş olarak tanıdığı bir simaydı. Geçen senelerde onu hep basketbol oynarken görürdü. Şuan ise baterisine saldırırcasına vuruyordu bagetleri. Bagetleri her an kırılacak gibiydi çünkü fazla sert davranıyordu. Sanki bütün sinirini bateriyle atmaya çalışıyor gibiydi. O an kapıda dikilmenin anlamsız olacağını fark edince geri gitmeye karar verdi. Fakat Jackson çoktan durmuş ve gözlerini Isabella'nın üzerine dikmişti.

Yakalanmanın verdiği hisle telaşlanmış ve kapıyı hızlıca örtüp oradan uzaklaşmıştı. Kalbi resmen ağzımda atıyordu. Neden bu kadar paniklemişti bilmiyordu. Onu gizlice izliyormuş gibi olmuştu Isabella'ya göre.

Jackson bateriyi çalmaya o kadar yoğunlaşmıştı ki, kapının açılmasını biraz geç fark etmişti. Kapıyı açan kişi ise tanıdık birisiydi fakat sadece tanıdıktı işe. Umursamadı. Bateriyi çalmaya devam etti. Bütün sinirini, hüznünü, acısını içinden söke söke vurdu bagetleri. En az kalbi kadar elleri de yorgundu fakat buradan çıktığında daha da kötü oluyordu. Sadece bu müzik odası ona iyi geliyordu. Eve her gittiğinde karanlık yeniden çöküyordu. Annesini o halde gördükçe umutsuzluk bedenini sarıyordu. 

Şuan tek dayanağı annesiydi ve o da ellerinden kayıp gidecek gibi geliyordu ona. Tıpkı babası gibi...

Parmakları arasında tuttuğu bagetlere baktı bir kez daha. Üstlerinde Wang Rui Ji, babasının ismi, yazılıydı. Baş parmağını usulca ismin üstünde gezdirdi. Babasını ne kadar özlediğini iliklerine kadar hissetmişti yine. 

Annesinin bu yükünü tek başına taşıyamıyordu ve bu zor zamanlarında babasına çok ihtiyaç duyuyordu. Jackson, annesine ve babasına normalden fazla düşkündü ve birini çoktan kaybetmiş olmanın verdiği acı hala tazeydi onun için. Eğer üstüne yenisi eklenir ve annesini de kaybederse gerçekten yaşamak için sebebi kalmayacağını düşünüyordu.

Annesinin hastalığı günden güne ilerliyordu. Kendisi okuldayken teyzesi duruyordu annesinin yanında. Kendine kalsa okula hiç gelmez, annesinin yanından bir an olsun ayrılmazdı fakat annesi okula gitmesi için diretiyordu. O da okula geliyordu fakat derslerin hiçbirine girmiyor, müzik odasına girip, çıkış saatine kadar bateri çalıyordu. Yoksa acısı hafiflemiyordu. Ağlayamıyordu. Göz yaşları bir türlü gelmiyordu. Psikolojisinin yerinde olmadığının o da farkındaydı ve düzeltmek için de çaba sarf etmiyordu. Onu düzeltebilecek tek şey annesinin iyileşmesiydi. Tek umudu buydu.


Ben geldim!! Evet yaklaşık bir yıl olmayacağımı söylemiştim fakat sınav sistemimiz değişti ve Mart'a kadar yetiştirmem gereken bir şey yok. Allah'a şükür ilerideyim iyi gidiyor her şey. Son zamanlarda wattpadde bir şeyler yazma isteğim hat safhadaydı. Dayanamadım bu yüzden. Değişiklik yapıp texting yazmadım. Bu kitabı biricik aşkım Jackson Wang'A hitap ediyorum. 

Bu bölüm biraz kısaydı. Konuyu anlamanız için ve hikayeye bir giriş niteliğinde olması içindi. Umarım beğenirsiniz.

Haklarımız her zamanki gibi JYP binasının altında gömülüdür. Herhangi bir sorunda JYP PD'nim olaya el atacaktır.

Görüşmek Üzere.

Görüşmek Üzere

Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.
BATERİST | Jackson Wang #wattys2020Where stories live. Discover now