"Tamam, kolumu bırakabilirsin."

Sesimin titrek çıkmasına engel olamamıştım. Dudaklarıma bulaşan tuzlu suyla ağladığımı fark ettim. Bu gözyaşları benden bağımsız akıyordu. Aklım duygularımın üstündeki hükmünü tamamen kaybetmişti.

Tolgay kolumu bırakmadı ve lüks aracının kapısın açarak beni içeri fırlattı. Sarsak adımlarla arabaya binerken zor bela eteğimin açılmasını engelledim. Tolgay'a bağırıp küfürler edebilirdim ama bunu yapacak gücü kendimde bulamamıştım.

Tolgay dev cüssesi ile arabanın önünden geçerken bende sessizce gözyaşlarımın içerisinde boğuluyordum. Arabanın kapısı açıldı ve Tolgay sürücü koltuğunda yerini aldı. Parfüm kokusu burnuma dolarken zevkinin oldukça iyi olduğunu anladım.

Kontağı çevirdi ve hızlıca arabayı kaldırdı. Sürat kısmı hızla yükselirken arabayı ustalıkla kullanıyordu. Kemikli parmakları direksiyonu sıkıca kavrarken dikkatlice yola bakıyordu.

Ne kadar süre geçti bilmiyorum ama Tolgay'ın bağırması ile yerimden sıçradım.

"Ağlamayı kes artık!"

Annesi kalp krizi geçiren birisine göre oldukça sakindim. Bu ne dediğinin farkında mıydı? Annemin son durumunu bilmeyerek burada sebepsizce oturuyordum. Benim şuan avazım çıktığı kadar bağırmam gerekiyordu.

Burnumu çekerek cevap verdim. "Ne yapmamı bekliyorsun? Annem o benim. Bırak da ağlayım."

Tolgay göz ucuyla bana baktı ve kırmızı ışığı umursamadan geçti. Başına buyruk hareketleri ile yine iş başındaydı.

" Ağlama sakın! Gözyaşların oldukça sinirlerimi bozuyor."

Yerimden kalktım ve hareket eden arabayı umursamadan ondan tarafa döndüm. Saçlarım rüzgarın etkisiyle karman çorman oldu ama bu umurumda değildi.

"Bana ne yapacağımı söyleme! Eğer bunu biri yapacaksa, bu kişi en son sen olursun Tolgay Parçak."

Sözlerimin ardından Tolgay'ın biçimli çenesi gerildi. Elmacık kemikleri derisini yırtarcasına genişledi. Öfkesini buradan hissediyordum. Ona bağırmam hoşuna gitmemişti.

Parmak boğumları iyice beyazladı. Sanki bütün hıncını direksiyondan alıyordu. Kesinlikle direksiyonun yerinde olmak istemezdim.

Bu arada arabanın hızı gittikçe artıyordu. Hızı sevmeyen birisi olarak gerildim. Trafik kazalarından ve hızdan oldum olası korkardım. Bu fobimi bir türlü yenememiştim ve arada sırada kendisini göstermekten çekinmiyordu.

Oturuşumu düzelttim ve emniyet kemerimi bağladım. Olası bir kazada ön camdan fırlamak istemezdim.

Gözyaşları nedeni ile kuruyan yanaklarımı ellerim ile sildim. Makyajın hafif kalıntıları elime bulaşsa da umursamadım. Dışarıdan cadı gibi gözüktüğümü biliyordum ama bunu kafaya takamazdım.

"Rahatladın mı?"

Tolgay'ın narin sesiyle gözlerimi kırpıştırdım. Bana mı demişti o?

"Bana mı dedin?"

Bakışlarını yoldan aldı ve bende sabitledi. Serserice gülümsedi. Bu gülüşü tarif edemezdim. Sadece değişik ve güzeldi. Hem de fazlasıyla.

"Arabada sadece ikimiz varız. Sence kime söylemiş olabilirim?"

Tolgay ve beni düşünmek? Dünyanın sonu gelmişti heralde. Bunlar kıyamet alametleriydi. Ölmeden bunu da görmüştüm. Zar zor cevap verdim.

"Şaşırdım doğrusu."

Tolgay tek eliyle arabayı kullanırken, diğer elini arabanın açık penceresinden dışarıya sallandırdı. Fırsattan istifade onu süzdüm. Sabah ki halinden eser yoktu. Üstünde buz mavisi bir gömlek vardı. Altına ise beyaz silim fit pantolon giymişti. Buda biçimli ve kaslı bacaklarını ortaya sermişti.

ZindanWhere stories live. Discover now