11 | Sevindim

297 34 5
                                    


"Hey, Jungkook-ah. Başına saksı mı düştü?" Annemin sorusuyla ağzıma götürdüğüm reçelli ekmeği kenara bıraktım. Bir den neden böyle bir şey demişti?



"Ne? Hayır. Bir şey olmadı."




"Bana yalan söylemeye çalışma, yüzünde o aptal gülümseme var." Bunu ne olarak algılamalıydım bilmiyorum ama strese girmiştim.




"Sadece senin hayal gücün anne, acele edip çayımı koyar mısın?" Onaylayarak çayımı önüme koydu. Bir yudum aldığımda dediği şey yüzünden içtiğim çay bana zehir olmuş, boğazımda kalmıştı.



"Bu arada Jungkook-ah, neden kendini öldürmeye çalıştın?"




"Ah.." Boğazımı temizlerken nasıl anlatacağımı düşündüm. "Birçok şey oldu, özür dilerim. Ben sadece.."




"Biliyordum! Bir işler çevirdiğini biliyordum! Tuhaf şeyler olduğunu düşündüm." Gözlerinde yaş birikirken onun bu hamlesine nasıl kandığıma inanmıyordum. "Odan temizdi, telefonun kapalıydı ve bu takvimi buldum! Bir daha yapmayacağını söyle yoksa köle gibi çalışıp kazandığın 1.7 Milyonun hepsini yakıp kül ederim."




"Anne, aklını mı kaçırdın!? Tamam, özür dilerim gerçekten üzgünüm. Bunun hakkında düşündüm ve pişmanım."





"Bir daha yapmayacağını söyle dedim! Eğer böyle işlere girişirsen ister bir daha aynı parayı topla yine yakacağım. Anladın mı beni!?"




"Kendimi öldürmeyeceğim, yemin ediyorum! Lütfen bırak o ateşi elinden, yanacak." dedim. Paraları kazanmak için çok uğraşmıştım, yanarsa ne yapardım?





"Söz mü?" dediği anda tutuşan paralara baktım. Yakmıştı işte, hepsi boşuna gitmişti. Kafamı sertçe masaya vurdum.




"Ah.. Üzgünüm, yanlışlıkla oldu. Bunun için üzülme tamam mı? Pişmanlıkların olmadan intihar edebilmek için kazandığın parayı kullanmak istemezdim." dedi. Kafamı masadan kaldırdım. Sahi, annemi zor duruma sokmuştum. Çantamı sırtıma takarak masadan kalktım. Annem, destek olma amaçlı sırtıma dokundu. Gülümsedim ve bisiklete doğru ilerledim.






Giden paraları düşündüm. İçim acıyordu, o kadar para farklı amaçlar uğruna olsa bile yakılır mıydı? Hepsini tekrar kazanacaktım, bu sefer uğruna yaşadıklarım için.





Bisikletle etrafta dolaşırken tanıdık bir sima gözüme çarptı. Bu o değil miydi? Taehyung'u benden uzak tutmaya çalışan kişi. Orada ne yapıyordu o? Ölü bir balığın fotoğrafını çektiğini görünce sahte bir öğürme bıraktım. İğrençti. Bu tarafa doğru koşmaya başladığında bisikleti daha sıkı tuttum. Bisikletimin tekerine atılan tekme ile dengemi kaybedip yere düştüm.





"Ne yaptığını sanıyorsun!?" dedim yerden kalkmayarak. Üşenmiştim, başka açıklaması yoktu.




"Oh, bilmiyor muydun? Buralarda bir kuralımız var: Taehyung'la konuşursan tekmeyi yersin. Her saniyeye bir tane tekme!" dedi ve tekmeyi bastı.





"Bana kinin mi var?" dedim bacağını tutarak. Tekme yanlış yerlere denk gelmişti. Kafasını dibime getirerek konuştu.




"Düşün bakalım, sence?" dedi. Saçlarının kokusu burnuma geldiğimde duraksadım. Geçen gün Taehyung'tan aldığım kokuya benziyordu.




"Hoş değil mi?" dediği şeyle anlamayarak ona baktım. Çok tuhaf biriydi, zor anlaşılıyordu. "Şampuanımdan bahsediyorum, Taehyung ile aynı."




"Tamam." Ayağa kalktım. "Bunu neden bana söylüyorsun ki?"





"Ah, sen harbiden aptalsın. Dün beraber banyo yaptık. Biz çıkıyoruz! Bu yüzden ondan uzaklaş, sakın onunla konuşma. Çaktın mı?"






Boşluğa düşmüş gibi hissediyordum. Bu neydi böyle? "Ciddi misin?" dedim. İkisinde erkekti. Tamam, buna karşı çıkıyor değildim fakat işte tuhafıma gidiyordu. Üstelik bakarsak, bu çocuk ondan büyüktü. Demek kendinden büyüklerden hoşlanıyor...





"Her neyse, anladığına göre burada bitirebiliriz. Okula gitmeyecek misin?" demesiyle okul faktörünü hatırlamam bir oldu. Geç kalacaktım!






"Ah," dedim ve omzuna elimi koydum. Benden kısa olması işime geliyordu. "Erkek arkadaşınla bunca zamandır konuştuğum için üzgünüm. Onun mutlu olduğuna sevindim."






Gerçekten üzgündüm.






"Sorun değil, anlayışın için teşekkürler." dedi ve boş bakışlarını göndermeye devam etti. Teşekkür ederken bile tuhaf bakıyordu, daha ne diyeyim?





"Önemli değil, görüşürüz!" dedim ve bisikletime atladım. Arkamdan fısıldayışını tabii ki duymuştum.






"Moron." demişti. Dediğim gibi o tuhaftı ve ben onu anlamak için kendimi zorlamayacaktım.






Bisikleti sürerken aklıma dolan düşüncelerle savaşmaya çalışıyordum. Sevgilisi varsa, üstelik  sevgilisi konuşmamızdan rahatsızsa, neden benimle konuşmaya devam etmişti? Her şeyden önce eskisinden daha mutlu görünüyordu. Bu bile bana yeterdi, onun adına sevinmiştim. Evet, kesinlikle çok güzel bir haberdi.




Bisikleti demire bağladıktan sonra içeriye girdim. Okul her zamanki gibiydi, tek bir sorun vardı o da herkesin ilgi odağının ben olmasıydım. Sahi, neden bana böyle bakıyorlardı ki? Bir şey mi yapmıştım?



Sınıfa girmemle Hoseok'u dürttüm. Uyuyordu ve dürtmeme rağmen uyanmamıştı. Üstelemedim.





"Hey, Jungkook." dedi tanımadığım bir öğrenci. Ona dönmemle elindeki telefon ekranını, sanki benim gözlerim bozukmuş gibi, dibime soktu. "Neyin var senin böyle, bu oldukça büyük bir olay."







"Benden daha taşaklı biri var mı?"
-Bir çocuğun gururlu kargaşası-





Başlık bile yıkılmama yetmişti. Kısa bir metin ile kuralları ihlal ederek bunu küçüklükten beri yaptığım ve sapık bir amaca yöneldiğim söylenmişti. Yanında ise bir fotoğraf vardı: Taehyung'un arkasından nehre atladığım günkü fotoğraf.





"Şey, evet. Fotoğraftaki benim fakat bunu bir yere gönderdiğimi hatırlamıyorum. Hatta kimin çektiğini bile bilmiyorum." dedim açıklamak isteyerek. Ben yanlış bir şey yapmamıştım.





"Jeon Jungkook." Öğretmenimizin o iç karartıcı sesiyle ne olacağını anlamıştım. "Hemen müdürün odasına."





İstemeyerekte olsa yerimden kalktım ve müdürün odasına gittim. Müdür elime bir kağıt tutuşturdu ve çıkmamı emretti. Elimdeki kağıtla beraber odadan çıktım.





Disiplin Kurulundan:

Uygunsuz davranışlarından dolayı okulumuz öğrencilerinden Jeon Jungkook (3-B), bir hafta uzaklaştırılmıştır.









Pekâlâ, biri benimle uğraşıyordu.

The Shape of Voice || TaekookWhere stories live. Discover now