İki...

Şimdi bu kapıdan çıkıp gidersem, belki Ege bir şampiyonluk daha kazanırdı benim görmediğim. Belki hep istediği müzik bursunu alıp giderdi bu ülkeden. Belki gözleri, gözlerimi anlamlı kılmazdı bakışları ile bir kez daha. Bunu göze alamazdım.

Üç...

Şimdi bu kapıdan çıkıp gidersem, bir kez daha sevdiğim herkesi arkamda bırakmış olurdum. Bir kez daha tek başıma kalırdım, bunu da göze alamazdım.

Dört...

Şimdi bu kapıdan çıkıp gidersem... Kapı çok uzaktaydı. Şimdi oraya kadar kim yürüyecekti?

Birkaç adım daha atıp bar taburesine oturdum.

Mert önündeki shot bardağını önüme sürdü. Başımı yana döndürüp mavi gözlerine baktım, göz kırptı. Mert hiç durmadan konuşabilirdi ama susacağı noktayı çok iyi bilirdi. Ve tüm parıltıma rağmen çöküşümü görebilecek kadar iyi tanırdı beni. Bardağa uzanıp kafama diktim. Boğazımdaki yakıcı his ile omuzlarımı gerip tekrar bıraktım.

"Ekin Göksoy!" diye bağırdım.

Elimi ritmik olarak tahta masaya vururken bakışlarımı geriye itip Sıla'nın yanında oturan bedenine baktım.

"Hadi, ne içiyoruz?"

Berrak tekrar barın iç kısmında göründüğünde bu kez elinde şarap bardakları vardı. Ege de yanına eklenince elindeki bardakları tezgaha bırakıp çekildi. Ege kırmızı şarabı üç bardağa doldurup tepsiye yerleştirdiğinde Berrak tepsiyi alıp müşterilere doğru ilerledi. Burada birlikte mi çalışıyorlardı?

Ekin yerinden kalkıp tam arkama geçtiğinde tek kolunu yanımdan tahta masaya uzattı. "Nora?"

Gülümsedim. Neler olduğunu öğrenmeye çalışıyordu, bir de tek parça olup olmadığımı kontrol ediyordu elbette.

Görünürde hasar yok, enkaz altında olan içim.

"Beni istemiyormuş." dedim, sadece onun duyabileceği bir şekilde.

Kahkaha ile gülmesini bekledim, gülmedi. Tebessüm dahi etmedi.

"Sana ne dedi?"

Yutkundum. Bunu dışımdan söylemek çok kolay değildi.

"Bana ihtiyacı yokmuş." dedim, sesim titremişti ama Ekin titremese de içimin sancısını bilirdi zaten.

"Gidelim mi?"

Başımı iki yana salladım. "Döndüm artık." dedim.

İşaret ve orta parmağının arasına alıp burnumun ucunu sıktı. "Döndün..." dedi.

Yüzüme baktığında gülümsedim. "Sıla'nın yanına otur." dedim, saçlarının üstünü karıştırıp.

"Kızım oynama şu saçlarımla, karizmamı bozuyorsun." Saçlarını düzeltirken ciddi görünmeye çalışarak kaşlarını çattı.

"Haşa, paşazadem. Senin karizmanı şu kapıdan David Beckham girse bozamaz." dedim, tekrar saçlarını karıştırıp.

Elimden kurtulup biraz önce kalktığı tabureye, Sıla'nın yanına oturdu. Sıla önündeki eskiz defterine bir şeyler karalıyordu. Ekin, Sıla'nın omzunun üstünden eğilip çizdiği şeye baktı.

Parmağıyla bir yeri gösterdi. "Şurayı biraz daha koyulaştır."

Sıla ile aramızda Mert oturduğundan ve bar çok aydınlık olmadığından ne çizdiğini seçemiyordum.

İLKYAZHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin