XXIX

265 29 6
                                    

"Luke... Luke dinle beni," Hermes'in sesiyle etrafıma bakındım ama kimse yoktu.

"Kendini affetmen gerek, ancak o zaman iyileşebilirsin."dediğinde tekrar etrafımda döndüm ama yine kimsecikler yoktu. "Kendini affetmen gerek..."

"Nico di Angelo'yu bul..."Hermes'in sesi çok derinden geldi ve birden karanlığa boğuldum.

Gözlerimi açıp yatakta doğruldum. Will bacağımdan başını kaldırıp bana baktı. "Günaydın, Uyuyan Güzel."

Oturmama yardım edip sandalyesini çekti ve bacağımdaki yarayı dikmeye devam etti. Hiçbir şey hissetmediğimi fark edince başımı yana eğdim. "Bacağımı uyuşturdun mu?"

"Hıhı,"diyerek işine devam etti. Dikiş bittikten sonra yaranın üzerine merhem sürdü ve sargı beziyle sardı. Üzerime battaniyeyi örtüp malzemelerini toparlamaya başladı. "Ambrosia işe yaramadı ve Kheiron da dikiş atmamı söyledi."

"Bana ne oldu?" diyerek yüzümü buruşturdum. Hayal meyal Olimpos'tan çıkışımı ve Thalia'nın beni arabaya bindirişini hatırlıyordum. Büyük ihtimalle yolda kan kaybından kendimden geçmiştim.

"Yolda kendinden geçmişsin, Thalia seni buraya kadar taşıdı."dedi ve dolaplardan birinden bir tişört ve pantolon çıkartıp bana fırlattı. Üzerimdeki rengi kahverengiye dönmüş melez kampı tişörtüne baktım. Beni bu halde sokakta görseler dilenci sanıp para verirlerdi sanırım.

Üzerime yeni tişört giyerken Will yanımdaki yatağa oturdu. Aklıma rüyamdaki babamın sesi geldi. "Nico nerede?" Bu soruyu sorar sormaz hata yaptığımı anladım. Will dudağını ısırdı ve yere baktı. "Bir haftadır kayıp."

Başımı salladım. Ona söyleyecek teselli edici bir laf ararken içeri Connor girdi. "Hala hazır değil misin?"diyerek ellerini beline koydu. Sonra yanıma gelip bacağımı birkaç defa acıtarak pantolonumu giydirdi. Beni yataktan kaldırıp tek kolumu omzuna doladı ve Hermes kulübesine doğru sürümeye başladı.

Will'in neden buna izin verdiği konusunda hiçbir fikrim yoktu. Hermes kulübesi yerine Apollon kulübesini tercih ederdim açıkçası. En azından orada Alice ve Julia tepemde dikilip beni soru yağmuruna tutmazdı.
İkinci dönem başladığı için çoğu kişi gitmişti. Fiona'nın Travis ile beraber gittiğini öğrendim. Travis üniversiteye giderken onu da yakındaki bir okula yazdırmış. Chris'in de Clarisse ile beraber Üniversite'ye gittiğini öğrenince moralim bozuldu. Onunla tekrar karşılaşmak istiyordum. Üstelik kulübede yalnızca beş kişi kalmıştık.

Alice ve Julia beni soru yağmuruna tutarken Connor ve Cecil de birbirleriyle uğraşıyordu. Travis gittikten sonra Connor biraz uslanmış gibiydi ama hala öğlen bacağımı koparmak üzere olduğunu unutmadım.

"Yani tam olarak kaç kere öpüştünüz?"diyerek Julia eliyle saçımı çekiştirdi. Tepemdeki elini ittirip Alice'nin burnumun dibindeki yüzünü de ittirdim. "Bana Mars'tan gelmiş gibi bakmayı keser misiniz?!"

"Ama yüzündeki yara izi gitmiş."diyerek Alice dudaklarını büzdü. Tam onu terslemek için bir şey söyleyecektim ki kapıdaki Thalia'yı gördüm. İçeri girmekle girmemek arasında kalmış kapıyı tıklatıyordu.

"Thalia! Bu ne güzel sürpriz,"diyerek Connor Cecil'in altından çıktı ve ayağa kalktı. Ben de yatakta doğruldum. "Çocuklar bize biraz izin verir misiniz?"

"Tabii ki!"diyerek Alice burnumun dibinden çekildi ve kendi yatağına oturdu. Julia da onun yanına oturdu. Mantıklı bir davranış için Connor'a baktım ama hata yaptığımı anladım. Connor da Cecil ile kendi yatağına oturup elini çenesine yasladı ve bize bakmaya başladı. Gören de sinemaya gittiler sanar!

"Peki,"diye mırıldanarak Thalia gelip yanımda dikildi. Sanırım o kadar izleyicinin önünde yatağıma oturmakla oturmamak arasında kalmıştı. Bir süre öylece etrafa bakındı sonra ayağımı işaret etti. "Nasıl oldun?"

"İ-İyiyim. Sen?"

"Ben de iyiyim."diyerek başını salladı. Hayatım boyunca hiç bu kadar tuhaf bir an yaşamamıştım. "Ben... Gideyim o zaman. Akşam görüşürüz."dedikten sonra Thalia gitti. Ne bir öpücük verdi ne sarıldı ne de yanağımı okşadı. Hiçbir şey!

Thalia gittikten sonra diğerlerine döndüm. "Gerçekten mi? Afrodit kulübesinden de betersiniz!"

Connor sırıttı. "Biz de seni seviyoruz, kardeşim."

-

Birkaç gün boyunca Thalia ile görüşemedim. Jason, kız arkadaşı Piper ile okula dönmüştü bu yüzden Thalia bütün gününü Kheiron ile geçiriyordu. Ben ise bütün günümü Connor ile geçiriyordum. Will yaramın iltihap kaptığını söyledi. Kamptaki beşinci günümde koltuk değnekleriyle tekrar yürümeye başladım ama yine de Thalia ile doğru dürüst zaman geçiremedim.

Bir haftanın sonunda Percy kampı ziyarete geldi. Bu sefer geçen seferki kadar huysuz gözükmüyordu. Sanırım Annabeth'ten hoşlanmadığım gerçeğini o da öğrenmişti. Birkaç saat kampta kalıp evine döndü.

O günün gecesinde pencereme bir taş geldi. Önce kulübeden birinin işi olduğunu sandım ama dördü de uyuyordu. Bu yüzden sessizce yatağımdan kalkıp giyindim ve koltuk değneklerimle dışarı çıktım. Kapının önünde Nico di Angelo'yu gördüm. O da beni görünce başıyla selam verdi.

"Nerelerdeydin?"

"Babamla biraz... Her neyse, seni bir yere götürmem gerek."

"Baban beni mi istiyor?"

"Aslında biraz karışık ama... Benimle gelmelisin, Luke." Nico'nun yüzündeki endişeli ifadeye baktım. "Sevdiklerime veda etmem gerekiyor mu yoksa..."

"Seni geri getireceğim, söz veriyorum."diyerek Nico hafifçe gülümsedi. Onun gülümsediğini daha önce görmemiştim.

Cebine soktuğu bir elini bana uzatıp tutmamı işaret etti. "Erkek arkadaşın buna bir şey demez mi? Beni tedavi etmeyi bırakırsa ölürüm sanırım."

Nico tekrar gülümseyip elimi tuttu. "Will bir şey demez."dedikten sonra beni ilerideki karanlık gölgeye çekti ve ikimiz de gölgede kaybolduk.


young god | luke castellanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin