XVI

303 36 12
                                    

Uyumaktan nefret ediyorum. Bunu size söylemiş miydim? Yinede başka bir şansım da yoktu. Will bana her iğne vurduğunda gözlerim kapanıyor ve cehenneme sürükleniyordum. Ama kamptan ayrılmama üç gün kala gördüğüm rüya daha dehşet vericiydi.

İlk rüyamda kendimi ormanda buldum. Biraz yürüdüğümde ileride Thalia ve kendimi gördüm. Bu tip bir rüya hiç görmemiştim ama yinede onlara yaklaştım. Bir şey konuşuyorlardı ama ne konuştuklarını anlamıyordum. Sonra birden hiç beklemediğim bir şey oldu. Thalia beni öptü. Ben de karşılık verdim. Bir süre öpüştükten sonra Thalia gömleğime uzandı. Gözlerim yerlerinden çıkacak kadar büyüdü. Bu gerçek olamazdı. Thalia asla yemini bozup beni öpmezdi. Ama oluyordu işte...

Aniden görüntü değiştiğinde bile bu şoku üzerimden atamadım. Yinede etrafımı inceledim. Kurak bomboş bir arazideydim. Biraz ileride bir orman vardı ama yinede çok uzaktaydı. Bomboş kurak alanda dev Titan ve ben duruyordum. Mavi kocaman bir kürenin içindeydik. Titanın önünde diz çöküyordum. Kendime yaklaştıkça durumun daha kötü olduğunu anladım. Gözlerimin olması gereken yerde iki mızrak izi vardı. Üzerim toprak ve kanla kaplıydı ama acınası bir şekilde gülümsüyordum. Üzerimde Melez Kampı tişörtü artık turuncu değil resmen kahverengiydi, saçlarım ise keçeleşmiş kirli kan rengindeydi. Kendime iyice yaklaşınca konuştuklarını duydum.

"E-Efendim lütfen sizi memnun edecek bir şey söyleyin. Yalvarırım. Şe-şey ister misiniz? İsterseniz kendi kalbimi yiyebilirim, sefer sizi memnun etmişti." Tiksinti ve üzüntüyle kendime baktım. Ne olmuştu bana? Kronos'a hizmet ettiğim zaman bile asla böyle olmamıştım. Onun kölesinden daha beter olmuştum, sanki bu mümkün olabilirmiş gibi.

Titan dudaklarını büzüp elindeki mızrağı birkaç defa bana sapladı. Ama bir şey olmadı. Sadece inlemekten başka bir şey yapmadım. Titan mızrağı saplamayı kesince onun ayaklarına koştum(o koştu) ve ayaklarını öptüm.

Mide bulantım daha da artmaya başlamıştı. Ne olmuştu bana böyle? Ben asla böyle biri olmamıştım. Şimdi olacağımı da hiç sanmıyordum.

Titan sıkıntıyla iç çekip beni bir çöp gibi ayağıyla diğer köşeye fırlattı. Sonra bana baktı. "Bak sen, kimler geleceğini merak etmiş."

Geri geri kaçmak istedim ama olduğum yerde çivilenmiştim. Titan bana yaklaşırken sadece yutkunabildim. "Geleceğin için sabırsızlanıyorsan o kamptan çabuk çıkmaya bak, Castellan. Seni bekliyorum."dedikten sonra elini bana uzattı ve her yer beyaz bir ışıkla kaplandı.

Hermes kulübesinde uyandığımda terler içindeydim. Etrafa bakındığımda saatin öğle vakti olduğunu ve kahvaltıyı kaçırdığımı anladım. Yataktan kalkıp üzerimi değiştirdim. Neredeyse göğsümdeki yaralar tamamen iyileşmişti.

Kulübeden çıkınca soğuk hava yüzüme vurdu. Kış olduğu için kamp boş sayılırdı bu yüzden etrafta kimseyi göremeyince kılıç talimi yapmaya gittim. Ne yazık ki oraya vardığımda Clarisse oradaydı. Beni görünce kılıcını alıp gidiyordu ki kolundan tuttum. "Özür dilerim."

"Seni affetmiyorum, hoşça kalma."

"Vur bana."dediğimde Clarisse kolunu kurtardı ve bana baktı. "Sen ciddi misin?"

"Hiç bu kadar ciddi olmamıştım. İnsanların bana hak etmediğim şekilde iyi davranmasından bıktım usandım." Clarisse bana inanmayarak baktı.

"Styks üzerine yemin ederim ki Kheiron'a seni gammazlamam."dediğimde Clarisse gülümsedi ve yüzüme bir yumruk indirdi.

Ona sadece yüzüme vurmasını söyledim ki Will delirmesin. Bu yüzden kısa sürede Clarisse yakamdan tutmuş durmadan yumrukluyor ve savaşta ölenlerin adını sayıyordu. Ne kadar süre geçtiğinden emin değilim ama Chris gelip onu tutana kadar Clarisse durmadı.

"Aklını mı kaçırdın sen? Kheiron bunu duyarsa..."

"Duymayacak. Ondan bunu ben istedim."dediğimde Chris bana baktı.

"Aferin sana! Kendini öldürmek istiyorsan git görevde öl, kız arkadaşımı karıştırma."diyerek Clarisse'i bıraktı. Clarisse ayağa kalkmama yardım ettikten sonra bacaklarımın arasındaki malum yere bir tekme atıp kulağıma fısıldadı. "Bu da Silena içindi."dedikten sonra Chris'in onu çekiştirmesiyle gitti.

Kendime geldiğimde Will'e gitmek yerine kulübeye geri döndüm ve kendi tedavimi kendim yaptım. O kadar kötü gözükmüyordum. Biraz burnum kanamıştı o kadar. Kulübeden çıktığımda Nico ile burun buruna geldim.

"Burnuna ne oldu?"

"Kapıya tosladım." Nico bir şey diyecekmiş gibi oldu ama vazgeçti. "Nasıl olduğunu merak ettim."

"Sen mi?"

"Aslında Will sana bakmam için gönderdi. Belki ormanda yolculuk felan yapmak istersin,"derken birden kampın üzerinde bir şimşek çaktı.

Boğazımın kuruduğunu hissettim. Bütün vücudum titremeye başladı. Kimin geldiğini adım gibi biliyordum. Yanımdaki Nico da en az benim kadar şaşkın gözüküyordu. Yüzü bembeyaz olmuştu, gerçi teni oldukça soluk olduğu için bu normal sayılabilirdi. Panikle Nico'nun bileğinden tuttum. Bunu neden yaptığım hakkında en ufak bir fikrim yoktu. Belki de Hades'in çocuklarından biriyle ölmek daha cazip gözükmüştü çünkü birazdan öleceğimi biliyordum.

İkinci dev şimşek hemen Büyük Ev'in önüne çaktı. Dumanların çıktığı yerde bir adam silueti belirdi. Yutkundum. O sırada Nico bileğini kurtarıp Zeus kulübesine doğru koşmaya başladı.

Etrafa bakındım. Kheiron henüz gelmemişti ve büyük olasılıkla kampın öteki tarafında ders veriyordu. Buraya gelmesi en az beş dakika sürerdi. Dumanlar kimlik kazandığında Zeus dumanlardan çıktı ve etrafa bakındı. Beni görünce mavi gözlerinin ışıldadığını buradan bile görebiliyordum.

Zeus gülümseyip bana doğru yürümeye başladı. "Luke Castellan, tam da görmek istediğim adam."  

young god | luke castellanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin