Daha açık nasıl söyleyebilirdim bilmiyordum ama neyse ki bu sefer anladığı yüz ifadesinden belliydi.

"Bunu düşünmedim mi zannediyorsun? Karşımda gerçekleşen ama müdahale edemediğim bir sürü olay geliştiğinde onu kenara çekip söylemek istemedim mi sence?" Konuşurken bana doğru dönmüştü, bende dönüp ona baktım. "Ters bir yanıt verip, arkadaşlığımızı bitirirse buna dayanamam. Sırf bundan korktuğum için bir şey diyemiyorum."

"Yani sonsuza kadar durup onu oradan öylece izleyeceksin?" Acımasız konuşuyordum çünkü Marc'ın nasıl gaza geldiğini biliyordum. "Sonra boyu benim kadar olan biri de senin o gözünden sakındığın kızı alıp götürecek."

"Basketbol maçlarından önce de Koç aynen böyle konuşuyor, biliyor musun?" dediğinde yapmaya çalıştığım taktiği anlamıştı ama gözlerinin içinde çoktan işe yaradığını görebiliyordum.

"Sana defalarca dediğim gibi, gidip konuşsan emin ol Skylar seni reddtmeyecek." Buna benzer konuşmaları daha önce de birkaç kez yapmıştık, Marc'ın ayda bir duygusal çöküş dönemi geliyordu çünkü. "Sen onun hayatında ihtiyacı olan kişisin Marc, her şey bu kadar ortadayken nasıl bu kadar özgüvensiz olabilirsin?"

"Ve senin hayatında ihtiyacın olan kişi kim?" diye sorarak konuyu kendisinden bana doğru çekti.

Marc'ın kendi hakkında böyle konuları konuşma süresinin maksimum beş dakika olduğunu bildiğimden gözlerimi devirdim ama, "Benim Mia'm var, yani uzunca bir süre başka kimseye ihtiyacım yok," diyerek cevap verdim.

"Birkaç asır daha yalnızım diyorsun yani?" deyince omzuna sert bir şekilde geçirdim.

Biz gülüşürken, "Bu kadar komik olan ne?" diye sorarak yanımıza gelen Skylar'ı bile geç fark ettik.

"Hiçbir şey," dedik Marc ile aynı anda ama bu sadece daha fazla gülmeye başlamamıza neden olmuştu.

* * *

Okulun son günleri olunca yapmayı en sevdiğim aktivite tuvalete gitmek için izin isteyip bütün okulu turladıktan sonra zilin çalmasına beş dakika sınıfa geri dönmekti.

Neden bilmiyorum ama boş boş tahta sırada oturmaktansa böylesi daha eğlenceli geliyordu.

Yine Fizik dersinden çıkmış koridorları dolanırken öğle yemeğinde ne yesem diye düşünüyordum.

Merdivenlerden aşağıya inerken öğle yemeğini geçeli iki ders olduğunu hatırladım.

Bazı sınıfların kapısı kapalı bazılarının açıktı ama rehberlik odasının önünden geçerken duyduğum tanıdık ses beni durdurdu.

Geri geri gidip azıcık aralık duran kapıdan baktığımda Justin ile rehberlik öğretmeni olan yeni gelmiş kadın öğretmeni karşı karşıya oturmuş halde gördüm.

"Peki bu kararından emin misin?" diye sorduğunu duydum öğretmenin. "Hemen yakınında bir sürü mükemmel üniversite varken başka bir ülke de okumak? Ailen bu duruma üzülmez mi?"

Kadının ağzından çıkanlar benim için öyle beklenmedik şeylerdi ki bir an yaşadığım şaşkınlıktan ses çıkaracağım diye korktum.

"Herkes üniversite ile gelen yeni hayattan bahsediyor ve bende düşündüm ki neden bunu bir ileri seviyeye taşıyıp her şeyi sıfırdan başlatmayayım?" Konuşan kişi tabii ki Justin'di. Ses tonunda kalbimi kıran bir şeyler vardı. "Artık beni burada tutabilecek bir şey yok."

Screenshot Where stories live. Discover now