Kafede o Marc'a vururken ben dur dediğimde durmasından bahsettiğini anlamam uzun sürmedi. Benim için yaptığından bile emin değildim aslında.

"O benim sevgilim falan değil, kafayı mı yedin sen?" derken onu yumruklamak istiyordum. "Senin gözünde kardeşim gibi dediğim biriyle sevgili olacak kadar adi miyim?"

Birkaç saniye durup bana baktı, o güzel kafasını hiç diğer türlü çalıştırmadığı belli oluyordu. "Değilsin," diyebildi sonunda. "Ama gözüme sevgili gibi göründünüz."

Gözünü sikeyim.

"Senin gözüne neyin nasıl göründüğü umurumda değil, Marc benim en yakın arkadaşım ve bir kez daha ona zarar verirsen canını okurum." Sesimin gerçekten güçlü ve tehdit dolu çıkması beni bile şaşırtmıştı. "Hem diyelim ki Marc benim sevgilim, bu seni neden ilgilendirir ki?"

Sorduğum soruların onu cevapsız bıraktığı ortadaydı. Dişini sıktığında çenesinde hareket eden kası gördüm.

Yüzüne çok uzun bakmamaya çalışıyordum çünkü ne kadar yakışıklı olduğunu hatırlamak canımı yakıyordu.

"Biz sevgiliyken de aranızda bir şeyler olduğu anlamına gelirdi bu," dediğinde ikimizde aslında nedeninin bu olmadığını biliyorduk. "Açıkçası durum pek mantıklı düşünmedim."

"Beni kendinle karıştırma," dedim ona hissettiğim nefreti sesime yansıtırken. Daha fazla yakınında bulunmak istemediğimi fark edince sikeyim onun canını okumayı diye düşünüp gidecektim ama kolumdan sertçe çekmesi bunu engelledi.

"Bu ne anlama geliyor şimdi?" diye sorarken nefesini yüzümde hissetmiştim çünkü aramızda yok denebilecek kadar bir mesafe vardı.

Kolumu kurtarmak için iki defa kendimi çekmeye çalıştım ama ikisinde de başarısız oldum. Canımı acıttığının farkında bile değildi.

"Neden kız arkadaşına odaklanmak yerine hala benimle uğraşmanın peşindesin?" Asla cevabını veremeyeceği sorulardan birini daha sormuştum. "Neden sadece geçip gitmeme izin veremiyorsun?"

Birbirimize bakmaktan başka hiçbir şey yapmadığımız saniyeler bana yıllar gibi geldi. O yüzüme böyle bakarken ondan nefret etmek o kadar zordu ki.

"Çünkü geçip gitmiyorsun," dediğinde neredeyse gülecektim.

"Sakın benimle böyle konuşma," dedim çenemi sıkarak. "O kızın elini tuttuğunda her şeyi anladım ben, şimdi de sırf eğlencesine hayatımı mah-"

Cümlemi yapması gereken son şekilde böldü; beni öperek.

Dudaklarını dudaklarımın üzerinde hissettiğim ilk üç saniye bunu devam ettirmeyi çok istedim ama yaptıklarını hatırlamam beynimin kontrolü ele almasını sağladı.

Bütün gücümle onu ittiğimde beklemediği bir ana denk geldiği için geriye doğru sendeledi. Ona tokat atmayayım diye ellerimi yumruk halinde sıkarken gözlerim dolmuştu.

"Bir daha sakın bunu yapayım deme," derken sesimi yükseltmiştim. "Sakın bir başkasını öptüğün dudaklarınla beni öpmeye çalışma."

"Elsa-"

"Nasıl hissettirdiği konusunda en ufak bir fikrin var mı?" diyerek konuşmasını engelledim. "İçten içe bir ihtimalimiz daha olduğunu, o çok büyük aşkımızın bu şekilde sonlanmayacağına inanıp öyle ya da böyle bir şekilde barışacağımızı düşünürken seni bir başkasının elinden tutmuş halde görmenin nasıl bir şey olduğunu biliyor musun?"

"Seni aklımdan çıkarmaya ihtiyacım vardı, acı çekmenin bana bir yararı olmuyordu." Öyle saçma bir açıklamaydı ki gülmeye mi başlasam yoksa ağlasam mı bilemedim.

Beni aklından çıkarmak onun için bu kadar basitti işte, ben birilerini yara bandı olarak kullanmak yerine oradan kanlar akmasına izin verirken o hemen üzerimi başka şeylerle kapatmaya çalışmıştı.

"Haklısın, acı çekmenin bir yararı olmuyor," dedim. "Bu yüzden bir daha bana sakın yaklaşayım deme. Ve eğer beni başkasıyla falan görüp yine bu yaptıklarını yapmaya kalkışırsan dur ve bana ne yaptığını hatırla, Justin. Daha sonra da üzerimde hiç söz söyleme hakkına sahip olmadığını hatırlayıp hayatına devam et."

Artık beni tutmuyordu bu yüzden gitmek için arkamı dönebildim ama ağzını açıp konuşması beni durdurdu.

"Onunla günler önce ayrıldık," dediğini duydum. "Başka birine aşık olduğum için buna devam edemeyeceğimi söyledim."

Birkaç damla gözyaşının yanaklarıma süzüldüğünü hissettim, bu yüzden dönüp ona bakamadım.

Sadece, "Devam edemeyeceğin şeylere başlamamalısın," dedim ve ilk dersime geç kalmamak için yürümeye başladım.

* * *

"Bak Skylar seni uyarıyorum, bir kez daha jelibonlarımdan çal ve kuzenim olmanı umursamayıp seni kendi saçlarınla boğayım." Jim jelibon paketinden gizli gizli çalan Skylar'a tehditler savururken ben önümdeki test kitabını çözmeye çalışıyordum.

"Ben jelibon falan almadım," dedi Skylar ağzındaki jelibonu çiğnerken. "Hem beni nasıl kendi saçlarımla boğabilirsin ki?"

"Gerçekten anlatmamı mı istiyorsun?"

Onlar kendi aralarında atışırken Marc kolumu dürtüp, "İyi misin?" diye sordu.

"Evet," dedim elimdeki kalemi açıp kapatmayı kesip. "Neden?"

"Yaklaşık on dakikadır aynı soruyu okuduğunu görüyorum da," dediğinde pes ederek test kitabını kapattım.

"Aklımı veremiyorum, biraz uykum var," diyerek geçiştirmeye çalıştım.

Justin'in beni nasıl öptüğünü düşündüğümü söyleyemezdim.

"Belki eve gidip uyumalısın, kimsenin ders işlediği falan yok zaten."

"Hayır," dedim yüzümü buruşturup. "Annem canımı okur. Gidip bir kahve alacağım, o işimi görür. Sende ister misin?"

Kafasını hayır anlamında sallayınca diğer iki salağa sorma gereği duymayarak masadan kalktım ve okulun içine girdim.

Kahve otomatının önünde sıra olmamasını umarak dalgın dalgın yürüyordum ki biriyle çarpışmam beni kendime getirdi.

Benim hatam olduğu açıkça ortadaydı ama ben ağzımı açamadan, "Çok özür dilerim," dediğini duydum karşımdaki kişinin.

Kafamı kaldırıp kim olduğuna baktığımda asıl ben bana çarptığın için teşekkür ederim diye düşündüm.

Etkileyici koyu renk gözleri ve şekilli yüz hatları olan esmer bir çocuk duruyordu tam önümde. Onu kesinlikle daha önce hiç görmediğimden emindim.

"Benim hatamdı kusura bakma," diyebildim afallamış bir şekilde.

Gerçekten kafam karışmış gibi göründüğüm belli olmalıydı çünkü, "Sen iyi misin?" diye sordu bana.

"Evet, iyiyim,"dedim kendimi toparlayıp. Bir gerizekalı gibi davranmayı kestim. "Teşekkür ederim."

Bana ufak bir tebessüm bahşetti ve orada birbirimizin karşısında dikilmenin ne kadar saçma olduğunu fark etmiş gibi yanımdan geçerek yoluna devam etti.

Arkasından birkaç saniye baktım ama yaptığımın baya içler acısı olduğunu fark edince önüme dönüp kahvemi almaya gittim.

"Saçmalama Elsa," diye mırıldandım bu sırada kendi kendime.

vote&yorum unutmayın lütfen

siziii

seviyoruuum

bu ne aq gıcık youtuber kapanışı gibi oldu

beğenin işte kime yazıyom ben bunları


annem arkamda bu kadar uzun ne yazdığımı anlamaya çalışıyo ekranı kısmaktan kör oldum anne beni bi sal

Screenshot Where stories live. Discover now