Duyduklarım karşısında gerçekten de çok şaşırmıştım. Rüzgar'ın bütün öfkesinin sebebi Yağmur'u benim kıyafetlerimle, ev topuzu yapmış bir halde görmesi miydi yani? Şimdi gerçekten de çok sinirlenmiştim. Bir insanın mutlu olması için pahalı kıyafetlerden çok daha fazlasına ihtiyacı vardı. Ama Rüzgar için önemli olan tek şey bankada ne kadar paranın olduğu ya da kaç katlı bir evde oturduğun gibi tamamıyla maddi şeylerdi.

"Sen nasıl bir insansın?" dediğimde cehennem karası gözlerini bana çevirdi.

"Öncelikle abim hakkında o şekilde konuşamazsın. Ayrıca Yağmur'un yaşadığı hayatın neyi varmış? Ne olmuş yani benim kıyafetlerimi giyinmişse? Bu sabah evlerine gittiğimde abim ona harika bir kahvaltı hazırlamıştı ve gayet mutlu görünüyorlardı." Nefes bile almadan konuşuyordum. İçimde biriktirdiklerimi eğer şimdi ona söylemezsem daha sonra bunun için fırsatım olmayabilirdi. O yüzden konuşmasına müsaade etmeden devam ettim.

"Bunun bir önemi yok mu yani? Kardeşin mutlu Rüzgar! O abimle çok mutlu. Ne giymiş nerede yaşıyor, bunları umursamıyor bile. Çünkü onun için önemli olan tek şey abim ile birlikte olmak."

O kadar hızlı konuşmuştum ki söyleyeceklerim bittiğinde nefes nefese kalmıştım. Konuşurken bir saniye bile gözlerimi onun cehennem karası gözlerinden çekmemiştim. Ben konuştukça o karanlık büyümüş ve az sonra patlayacak olan bir volkana dönüştürmüştü Rüzgar'ı.

Beni yakamdan tuttuğu gibi kendine çekip "Deniz!" diye haykırdı. O kadar hızlı çekmişti gömleğimin yakası yırtılmıştı. Ellerimi göğsüne yaslayıp, "Sen ne yaptığını sanıyorsun!" diyerek onu ittim ama bir santim bile kımıldamadı. Yakamdaki eli boğazıma kaydı ve sıkıca kavrayıp neredeyse beni nefessiz bıraktı. Elimle elini çekmeye çalışsam da beni görmezden gelip daha da fazla sıktı. Artık nefes almak için dudaklarımı aralamak zorunda kalmıştım ve bir yandan da onu itiyordum.

"Sen benimle bu şekilde konuşmaya nasıl cüret edersin lan!" diye bağırdığı anda Gökalp kapıyı açıp onu hızla dışarı çekti. Parmakları boğazımı terk ettiğinde elimi boğazıma götürdüm ve deli gibi öksürmeye başladım. Arabanın içinde sanki yeterince hava yokmuş gibi hissettim ve kendimi hızla dışarı attım. Dizlerimin üzerinde bütün vücudumu sarsacak kadar şiddetle öksürmeye devam ettim. Gözyaşlarım yanaklarımdan süzülene kadar ağladığımı fark etmemiştim bile. Az sonra daha rahat nefes aldığımda geriye doğru oturdum ve hıçkırarak ağlamaya başladım. Dizlerimi karnıma çektim ve kollarımla sardım. Bu şekilde ağlayınca kendimi küçük bir kız çocuğu gibi hissettim. Korunmasız, yalnız, korkmuş, çaresiz...

"Kendine gel oğlum! Ne yapıyorsun?"

Gökalp, Rüzgar'ı az önce yaptıklarıyla yüzleştirirken ben kollarımı daha sıkı sardım. Eğer Gökalp gelmeseydi beni gerçekten boğarak öldürecek miydi? O kadar gözü dönmüş müydü? Nefreti bu denli büyük müydü? Bunları düşününce hıçkırıklarım daha da şiddetlenmişti.

"Deniz iyi misin?" Gökalp yavaşça yanıma diz çöküp elini omzuma koydu. Sesi çok endişeli çıkmıştı. Başımı kaldırıp deniz mavisi gözlere baktım ve "Beni öldürecek miydi gerçekten?" diye sordum hıçkırıklarım arasından ve cevabını duymaktan korkarak.

"Hayır tabii ki!" derken başını hızla iki yana salladı. Sonra omzumdaki eli yavaşça kolumu kavradı ve "Hadi kalk." dedi. Beni kaldırdığında gözyaşlarım hâlâ deli gibi akmaya devam ediyordu. Elleri kollarımın üzerinde tam karşısında duruyordum. "Biraz daha iyi misin?" diye sorduğunda cevap vermek için başımı kaldırmıştım ki Rüzgar'ın bana doğru geldiğini fark ettim. Dehşete kapıldım ve ne yapacağımı bilemez bir halde kendimi Gökalp'in kucağına attım. Kollarımı boynuna sıkıca dolayıp yalvarmaya başladım. "Lütfen bana dokunmasına izin verme! Lütfen, lütfen sana yalvarıyorum. Bana dokunmasın!"

KURBANWhere stories live. Discover now