Gözerimle işaret ederek, "Ne yazıyor burada?" diye sordum.

"Gözler kalbin aynasıdır." deyince ona inanamayan gözlerle bakıp, "Ciddi olamazsın!" dedim. Kahkaha atarak beni kaldırdı ve "Elbette ciddi değilim." dedi. Bu sefer gülme sırası bendeydi. Gülerken, "Gerçekten ne yazıyor?" diye sorumu tekrarladım.

"Güzel bak!" dedi sadece. Tepki vermediğimi görünce devam etti: "Annemin en gözde öğütlerinden biridir." dedi.

"Ana kuzusu olduğunu hiç düşünmemiştim ."

"Anneler daima haklıdır." deyip yerine oturdu.

"Hey daha en iyi numaramı görmediniz." dediğimde gözler tekrar bana çevrildi.

İlerleyip hemen arkamdaki tezgâhın üzerine çıktım.

"Deniz Hanım dikkat edin!" Yeliz anaç bir sesle endişesini dile getirmişti.

"Merak etme! Sürekli yaptığım şey."

Tezgâhın kenarına yaklaştım ve onlara arkamı döndüm. Basit bir ters takla atacaktım ama eminim onları şaşırtmak için yeterli olacaktı. "Evet hazırım ben, izliyorsunuz değil mi?" diye sorunca kimseden ses gelmedi. Sanırım merakla bekliyorlar beni diye geçirdim içimden. Birinin bana doğru yaklaşan ayak seslerini duyunca, "Gökalp, sakın beni tutmaya çalışma, yanlışlıkla sana tekme atmak istemem. Anlaş..." Ondan onay almak için dönmüştüm ki Rüzgar'ın öfkeden kapkara olmuş gözleriyle karşılaştım. Bir anda panikleyince dengemi kaybettim ve kendimi sert bir düşüşe hazırladım. Duyduğum son ses Yeliz'in "Deniz Hanım!" diyen haykırışıydı.

Gözlerim sımsıkı kapalıydı. Acıyı hissetmek için birkaç saniye beklemiştim ama hiç acı yoktu. Yavaşça gözlerimi aralayınca Rüzgar'ın gömleğinin yakasını sıkıca kavradığımı fark ettim. Rüzgar'ın kucağındaydım. Düşmeden beni yakalamıştı. Başımı biraz kaldırıp ona baktım. Dişlerini o kadar çok sıkıyordu ki yüzündeki bütün kaslar gerilmişti.

İnmek için hareketlendim fakat Rüzgar kollarını sıkarak inmeme izin vermedi. Ne yaptığını anlamak için ona baktım. Cehennem karası gözlerini kısmış bakışlarıyla beni resmen yerden yere vuruyordu. Az sonra belimde hissettiğim acıyla yüzümü buruşturdum. Rüzgar belimdeki elini tenime batıracak kadar çok sıkıyordu.

"Kapat şu lanet müziği!" deyince başını hafif yana çevirip Gökalp'e baktı.

Müzik anında kapanmıştı. Sonra bakışlarını tekrar bana çevirdi. Ben kıpırdanınca Rüzgar birden beni bıraktı ve gürültülü bir şekilde yere düştüm. Düşünce dudaklarımdan çıkan "Ahh!" sesine engel olamamıştım.

Gökalp, "Deniz!" diye bana doğru bir adım atınca Rüzgar elini, "Dur!" anlamında havaya kaldırdı. Dönüp onlara baktı. "Bu evde müzik çalınmadığını bilmiyor musunuz?"

Sesi duruma aykırı bir şekilde sakin çıkmıştı. Dirseğimi ovarak ayağa kalktım ve Rüzgar'ın önüne geçtim.

"Müziği ben açtım, boşuna onlara bağ..." derken lafım yarıda kaldı çünkü Rüzgar beni görmezden gelerek hızla itince belimi tezgâha çarptım. Bağırmamak için dişlerimi sıktım ama gözlerimden akan birkaç damla yaşa engel olamadım.

Bana bakmadan konuştu: "Sen sıranı bekle!"

Sonra Gökalp'e doğru yaklaştı. "Hadi bunları kandırdı diyelim, peki sen nasıl bu saçmalığa ortak oldun lan!" diye haykırdı. Artık sesi o kadar da sakin değildi.

Gökalp bir şeyler söylemek için dudaklarını aralamıştı ama Rüzgar konuşmasına izin vermeden devam etti: "Yoksa bu basit kızın bir fahişe gibi masalarda dans etmesi hoşuna mı gitti?" Herkes başını öne eğmişti ama Gökalp gözlerini bir saniye bile Rüzgar'dan ayırmıyordu.

KURBANWhere stories live. Discover now