"O kıyafetlerinizi çöpe attım." Mahcup bir ifadeyle söylemişti.

"Ne demek çöpe attım! Nasıl yaparsın bunu Yeliz?" Ona doğru bir adım attım.

"Üzgünüm Deniz Hanım ama Rüzgar Bey öyle emretti."

"Allah o Rüzgar Bey'i bildiği gibi yapsın!" Sinirden ayağımı hızla yere vurunca acıyla çığlık attım. Bileğimi burktuğumu unutmuştum. Eğilip ovmaya başladım. Yeliz'in endişeli gözlerle bana baktığını görünce, "İyiyim." dedim, sonra da yere oturup ayaklarımı uzattım. "E şimdi ne giyeceğim ben?" Yeliz hiçbir şey söylemeden gidip dolabın kapağını açtı. Ağzına kadar kıyafetlerle doluydu. Şaşkınlıktan dudaklarım aralanmasına engel olamadım.

Yeliz, "Daha bitmedi." dedi ve hemen yanındaki dolapları da açtı. Onlar da çeşit çeşit ayakkabı ve çanta ile doluydu. "Harikalar değil mi?" Eliyle bütün dolabı işaret ederek söylemişti. Yüzünde kocaman bir gülümseme vardı.

"Bu da ne demek oluyor şimdi?" Ayağa kalktım ve ona doğru yürüdüm.

"Rüzgar Bey'in size düğün hediyesi."

"Duy da inanma!"

"Efendim? Anlamadım." Daha iyi duymak için bana doğru eğildi.

"Bir şey demedim." diye geçiştirdim ve hemen ekledim: "Bunlar dün yoktu?"

"Sabah Gökalp getirdi hepsini."

"Bunlar Gökalp'in seçimi yani?" Elbette öyle olmalıydı. Rüzgar ne giyeceğimi düşünecek değildi ya.

"Hayır, Rüzgar Bey dün akşam sipariş vermiş."

"Ne, dün akşam mı? İyi de ben hep yanındaydım, ne ara vermiş siparişleri?"

Yeliz, "Bilmiyorum." derken tekrar kıkırdadı.

"Şu yüzündeki ifadeyi siler misin lütfen!" Sesim öfkeli çıkmıştı. Ellerini havaya kaldırıp, "Tamam, tamam" dedi ve kapıya yöneldi. Çıkmadan tekrar döndü.

"Ben size yiyecek bir şeyler hazırlayayım. Eminim çok acıkmışsınızdır." Son kelimesini bastıra bastıra söyledi ve kahkaha atarak kapıyı kapattı.

"Küvet!" diye bağırdım unuttuğumu anlayınca ve banyoya koştum. Neyse ki su taşmadan yetişmiştim. Üzerimdekileri çıkarıp ılık suyun rahatlatıcı kollarına bıraktım kendimi. Ama aklımı kurcalayan bir şey vardı. Rüzgar gerçekten de ne zaman aramıştı kıyafetler için? Acaba ben odaya gitmeden önce mi? Yoksa uyuduktan sonra mı? Başımı hızla sallayıp, "Umurumda bile değil!" diye haykırdım. Daha sonra lifi alıp iyice köpürttüm. Rüzgar'ın dokunduğu her yeri sertçe ovdum. Sanki teninin kokusu tenime sinmişti. Bir türlü çıkaramıyordum.

Bana dokunmasından nefret etmiştim, nefesini hissetmekten nefret etmiştim. Bunları düşününce daha da sert ovdum.

İçeriden kapının sesi gelince, "Yeliz?" diye sorarcasına seslendim ama cevap gelmedi.

Ellerimin buruş buruş olduğunu görünce artık çıkma vaktinin geldiğini anladım. Bornoza sarılıp küvetin suyunu boşattım. Saçlarımı kurutmak istememiştim o yüzden elime bir havluyu aldım ve odaya doğru yöneldim. Başım önde havluyu sarmaya çalışırken ağır adımlarla ilerliyordum ve birden bir şeye çarptım. İstemsizce çığlığı bastım. Başımı kaldırıp neye çarptığıma bakınca, "Rüzgar?" diye sorarcasına mırıldandım.

"Banyoda yaşamaya karar verdiğini düşünmeye başlamıştım. Kaç saattir içeridesin sen!" Sesi sakin çıkmış olsa da öfkesini hissettirecek kadar sertti. Döndü ve dolabın olduğu tarafa doğru yürümeye başladı.

KURBANWhere stories live. Discover now