Yalanlar-19-

23.5K 1.5K 71
                                    

Keyifli okumalar...

Arkadaş grupları ya da tek başına oturmuş ellerindeki telefonla ilgilenen insanlara bakarken aslında insanların yana yana olmasına rağmen birbirlerinden ne kadar da uzak olduklarını üzülerek fark etti. İnsanlar kalabalık arkadaş sohbetinin o güzel hissini unutmuş internet ortamındaki soğuk arkadaşlıkların dünyasına dalmıştı.  Hayat, her geçen gün yeni bir şeyle karşımıza çıkıyor ve yaşantılarımızı biz farkında olmasak da değiştiriyordu. Ne kadar isyan Edip karşı çıkmaya çalışan sabır müddet sonra yeni çağın akıntısı bizi de önüne katıp sürüklüyordu.

"Yakında da Mehmet'in nişanı olur. Gelirsiniz herhalde." Çağla, Efrandan işittiği sözlerle  etrafta dolanan bakışlarını ona çevirdi. Nişan da nereden çıkmıştı. Bu kadarı fazlaydı ama! Ne yapıp edip Meleğin aklını başına getirmesi gerekiyordu. Melek, onun kardeşi sayılırdı ve ileride onun pişmanlıktan kıvranacağını bilerek bu sahneye kayıtsız kalamazdı. En kısa sürede Melekle tekrardan konuşacaktır ve o söylemezse bu işi onun için kendisi yapardı.

"Geliriz tabi, kardeşim. "

Çağla, konuşmaları kulak ardı ederken bakışlarını Efrana dikmiş sanki ruhunu görmek istercesine dikkatle bakmaya başlamıştı. Bu adama hovarda derdi. Serseri derdi. Hatta çocuk ruhlu bile derdi ama yalancı demeye dili varmazdı Çağlanın. İnsanın içini hiçbir zaman bilemezdin ama bu adama baktığında Çağla onun yalan söylemeyeceğini gönül rahatlığıyla dile getirirdi. Fakat şimdi bu adamda bu mükemmel oyunun etrafına örülmüş yalanlara hiç zorlanmadan ayak uyduruyordu.

Çağla, Melekten işittiği şeyleri neredeysen her dakika aklından geçiriyordu ama bu mantık çerçevesine sokup da bu durumu kabul edemiyordu. Melek mutlu olsun diye dili susmayı kabullense de ruhunun sesini susturamazdı ki. Melek, Mehmet'i sonuna kadar savunup ona kötü bir söz söyletmiyordu ama Çağla bu adamı yakından tanımıyordu ve o adamın bir sapık olduğu konusundaki kanılarını değiştirmemek konusunda da ısrarcıydı.
Çünkü bu yabancı adamın yaptığı şeyin hiçbir mantıklı açıklaması olamazdı!

"Çağla." Efran, yanında oturan kızı dalgın halinden kurtarmak için ismini söyleyip hafifçe koluna dokundu. Çağla bu dokunuşuyla irkilip kendine gelirken parmaklarının altındaki kolunu yavaşça kendisine doğru çekti. "İyi misin?"

"Evet." Kısa cevabının üzerine Efran bir süre Çağlanın yüzüne baktıktan sonra bir şey söylemek için dudaklarını aralamıştı ki Çağla otruduğu sandalyeyi geriye doğru iterek ayağa kalktı.

"Ben artık gitsem iyi olacak. Zaten yapmam gereken işlerim var." Başka bir şey söylemeyip Efran'ın arkadaşlarına da hafifçe tebessüm edip hoşçakal dedikten sonra hesabını ödeyip kareden ayrıldı.

Eve gidip biraz resim yapmalıydı. Belki biraz olsun düşünceleri onu rahat bırakırdı.

...

Mehmet, Meleği annesinin yanına bıraktıktan sonra gerekli olan bütün eşyaları alarak tekrardan eve döndü. Hakana bilgisayar ortamında yaptırdığı bütün resimleri duvardan indirip çöpe atarken pikniğe gittikleri zaman çekildikleri fotoğrafı ve ondan habersizce çektiği bir kaç fotoğrafları duvara astı.  Ve daha fazla vakit kaybetmemek için geri kalan şeyleri hızlıca tamamlamaya başladı.

...

Üç saatin sonunda Mehmet, annesinden Meleği aldığında Melek, kaşlarını çatmış bir şekilde bir yüzüne bir de kıyafetlerine bakıyordu.

"Meleğim neden bana öyle bakıyorsun?"

"Sen neden böyle giyindin?" Melek, Mehmet'in sorusuna karşılık soruyla cevap verdiğinde Mehmet'in direksiyona ritmik bir şekilde vuran parmakları bir an için durdu. Tabi bu Meleğin gözünden kaçmamıştı. Bu adam bu kadar özenle hazırlanıp nereye gitmişti. Hem kendisini durduk yere annesine bırakması hiç hayra alamet değildi. Ayşen teyzeyi sevmediğinden değildi şikayeti tersine Mehmet'in annesini çok seviyordu. Zaten o kadar tatlı ve anlayışlı bir kadını sevmemek için taş gibi bir kalbe sahip olmak gerekirdi. Ama Melek hissediyordu. Mehmet de normal olmayan bir şeyler vardı. Üstelik garip bir şekilde heyecanlıydı. Yoksa arabaya bindiğinden beri parmakları neden direksiyonda ritim tutsun ki?

YalanlarWhere stories live. Discover now