Yalanlar-17-

25K 1.6K 89
                                    

Bu bölümü tatlı okuyucum mayisinegim'e ithaf ediyorum ^_^

Keyifli okumalar...

Hayat, aslında kocaman bir labirent dünyasından ibaretti. Şans eseri attığımız adımlar bizi hiç mümkün olamayacağına inandığımız olaylarla burun buruna getiriyordu. Melek, kendine şanslı diyemiyordu. Çünkü şans bu yaşananları tam olarak ifade eden bir kelime olamazdı. Beş yıl önce gördüğü adamın şimdi yanında olması... Hem de hiç tahmin edemeyeceği bir şekilde...

Sözleri, kelimeleri yetmiyordu içindeki kargaşayı açıklamak için. Bi yandan deli gibi kahkaha atmak istiyordu bi yandan oturup hıçkıra hıçkıra ağlamak. Kendini iki durumun içinde sıkışıp kalmış gibi hissediyordu. Bir karar vermesi gerekiyordu, tam anlamda. Geri dönüşü olmayacak bir karar.

Herşeyi Mehmet'e söylese tepkisinin ne olacağını kestiremediği için bu durumdan olabildiğince kaçamaya çalışıyordu. Herşeyi saklayıp yalan söylemeye devam etse... Olmazdı. Mehmetle bu ömür geçirmeyi düşünürken herşeyi koskoca bir yalanın üstüne için edemezdi. Elbet günün birinde bir açık olurdu ve bu belki de şimdi olacağından daha büyük sorunlara sebep olurdu. Mantık mı? Kalp mi? Hangi tarafının sesine kulak verecekti?

"Meleğim?"

"Efendim, Mehmet?"

"Eve gitmeden önce sahilde biraz dolaşmak ister misin? Hava çok güzel."

"Olur, tabi." Mehmet, Meleğin sözlerine karşılık arabayı yolun kenarına park ettiğinde aklından tek geçen şey her zamanki gibi Melekti. Belki biraz temiz hava alıp dolaşırsa rahatlardı. Aklındaki düşünceler her neyse onları bir sonuca bağlayabilirdi. Yoksa Melek böyle huzursuz oldukça Mehmete de huzur haramdı.

İkisi de arabadan inip sahile doğru yöneldiğinde Mehmet vakit kaybetmeden Meleğin yanına giderek elini sıkıca kavradı. Melek, Mehmet'in bu sessiz sahiplenişine karşılık olarak ona daha çok yaklaşıp koluna yaslandı. Denizin tuzlu kokusu genizlerine dolarken bir süre sessizce el ele yürüdüler. İkisi de konuşmak istiyordu ama ikisi de söze nasıl başlayacağını bilemiyordu. En sonunda Mehmet, karşıda gördüğü pamuk şekerciyle aralarındaki sessizliği bozdu.

"Sana pamuk şeker almamı ister misin?" Mehmetin başını hafifçe Meleğe doğru eğerek kısık bir ses tonuyla sorduğu soruya Meleğin karşılığı yüzüne yansıyan gülümseme oldu. Başını istekli bir şekilde salladığında Mehmet, onun bu çocuksu mutluluğuna karşılık gülümseyerek genç kızın burnunu hafifçe sıktı.

"O zaman sen şu yan taraftaki  bankta otur, ben hemen alıp geliyorum." Mehmet, Meleğin elini bırakıp pamuk şeker satan adam doğru ilerlerken Melek de Mehmet'in sözüne uyup yan taraftaki banka oturmuştu.

Mehmet'in gelmesini beklerken bakışlarını oldukça sakin olan denize dikti. Gözlerini kapatıp deniz kokusunu içine çektiğinde biraz olsun rahatladığını hissetti. Kendini bunaltmayacak ve ani karar vermeyecekti. Zamanı vardı, iyice düşünüp en iyi kararı alacaktı. Melek, bunları düşünürken ayaklarına sürtünen yumuşak bir şeyi hissettiğinde korkuyla gözlerini açtı. Küçük tüy yumağı gibi olan köpeğin ayakkabılarını kokladığını görünce kıkırdayarak hayvanı sevmeye başladı. Ne kadar tatlı bir şeydi bu böyle. Yumuşacık tüyleri vardı. Melek, böyle bir köpeği olduğunu düşünemiyordu bile. Herhalde vaktinin çoğunu bu tatlı tüy yumağını sevmekle geçirirdi.

"Prenses, kızım." İşittiği sesle başını kaldırıp hemen yanında dikilen zayıf esmer adama baktı.

"Sizin köpeğiniz mi?"

"Evet."

"Çok tatlı."

"Sizin kadar olmasa da öyledir." Melek işittiği sözle yüzündeki gülümsemeyi düşürürken adam rahatsız olduğunu görmezden gelerek oldukça rahat bir tavırla bankın boş kalan kısmına yani tam yanına oturarak Meleğe doğru döndü ve elini uzattı.

YalanlarWhere stories live. Discover now