Yalanlar-9-

31.9K 1.9K 100
                                    

Keyifli okumalar...

Bazıları hatırlamamaktan korkar. Anılarını, geçmişini tozlu bir sandığa kilitleyip zihinlerinin derinliklerine gömmekten ve o sandığı oradan çıkaramamaktan korkarlar. Peki bunun sebebi ne? İnsanlar neden korkar mı hatırlayamamaktan? Aslında çok basit bu sorunun cevabı. Mutluluklar ebedi olmak ister, anılarsa geçici. Kim ister ki yüz kaslarını ağrıtacak kadar güldüğü anları unutmak? Ya da sevdiği insanlarla geçirdiği zamanları...

Ama Melek bu insanlardan değildi. O unutmayı seçenlerdendi. Hatırlamaktan korkanlardandı. Bu bir hırsızın yakalanma anında nasıl telaş içinde saklanmaya çalışıyorsa Melek de anılarından öyle saklanmaya çalışıyordu. Bu kaçma kovalamaca içinde korku en büyük yoldaşıydı. Somut bulmuş halde yanında onunla adımlıyordu geleceğe.

Parmakları taze çimleri sıkıca kavrarken ciğerlerine dolan nefesin ona yetmediğini hissetti. Titreyen elleri boğazının üstüne kapanırken hızlı hızlı alıp verdiği soluklar başındaki sızının şiddetini arttırıyordu. Yüzü acıyla kasılırken gözlerinden akmaya başlayan yaşlar ağır ağır yanaklarından süzüldü. Mehmet'ten yardım almak için bağırmak istedi ama dudakları bu isteği gerçekleştirmek için sadece kendi acı dolu kısık inlemesi kulaklarını doldurdu. Neydi onun canını bu kadar yakan? Başındaki sızı mı?

Ya da ruhundaki telaş... Akıl, unuturdu belki anıları. Peki ruh. Ruh unutur muydu yaşadıklarını? İçine akan göz yaşlarının bıraktığı derin izleri.

Melek, kendi bedeniyle savaşma çabası içerisindeyken Mehmet mutfakta bardakları doldurduğu limonataların içine birkaç tane buz atmış elinde sıkıca kavradığı bardaklarla mutfaktan çıkmak için arka bahçeye doğru yürümeye başlamıştı. Bahçeye çıktığında bakışları sanki ilk önce başka bir şeye bakması günahmışcasına çimlerin üstündeki kızı buldu. Bir eli boğazında sessizce ağlıyordu.

Elindeki bardakları kenara koyarken koşar adım Meleğin yanına gitti ve onunla aynı hizaya gelebilmek için dizlerinin üstüne çöktü. Meleğin gözlerinden süzülen bir damla yaşın Mehmet'in ruhunda sel oluşturması mümkün müydü? Çünkü Mehmet'in ruhu bu selde boğulmaya başlamıştı. Parmakları genç kızın çenesini yavaşça kavrayıp öne eğdiği başını yukarı kaldırdığında kızın kapalı göz kapakları da usulca açıldı. Ve Mehmet çiçek yapraklarının yediklerinden çalıp gözlerine hapsetmiş olan bu kıza bir kez daha hayran oldu. Bir insan ağlarken bile böyle can yakarcasına güzel olmamamlıydı.

"Meleğim, ne oldu?" Mehmet'in saf şefkat içeren sesiyle Melek burnunu çekerek bir eliyle yanaklarındaki yaşları sildi. Hatırladıklarını anlatmalı mıydı? Zihninin içinde dönüp dolaşan bu soruya cevap vermesi çok zamanını almamıştı. Hayır, anlatmayacaktı. Belki, beyninin içindeki görüntüler ve anılar netleşirse Mehmet'e anlatırdı. Ama şimdi terchini susmaktan yana kullandı.

"Başım. Birden başım çok ağırdı ve ben yere düştüm." Meleğin sığındığı bu yalan onu ne kadar rahatsız etse de artık geri dönüş yoktu. Mehmet, Meleğin etrafına örmeye başladığı yalanları büyük bir ustalıkla devam ettirirken Melek ilk yalanın düğümünü atmıştı. İki gençte yalanların ardından gelen acıyı göremeyecek kadar yalanın o tatlı tadına kapılmışlardı bile.

"Biraz dinlenmek ister misin?" Mehmet, baş parmağıyla Meleğin yanağını okşarken içine dolan şefkat onu boğacak kadar büyüktü. Melek ise bu cazip teklif karşısında usulca başını sallayarak teklifi onayladı. Uyku belki de şuan içinde bulunduğu durumda yapabileceği en iyi şeydi.

...

Melek, yumuşak yatağın üstünde derin bir uykuya dalarken Mehmet odanın köşesindeki koltuğa oturmuş Meleği izliyordu. Yeşil gözlerini ondan gizleyen göz kapaklarını, uzun kirpiklerini, küçük burnunu... Yüzünü ezberlemek istercesine bakıyordu. Önemli bir ressamın yaptığı en güzel resmine insanlar nasıl büyülenerek bakıyorsa Mehmet de Meleğe öyle bakıyordu. Yaradan ne güzel yaratmıştı bu kızı. Mümkün olsa ömrünün sonuna kadar Meleği izlerdi.

YalanlarWhere stories live. Discover now