Yalanlar-12-

27.3K 1.6K 60
                                    

Keyifli okumalar...

Mehmet, önünde uzayıp giden yola bakarken arabanın içine hakim olan sessizliğin bu yolu iki kat çekilmez yaptığını düşündü. Melekle bir ömür susmaya razıydı ama konuşsa belki ruhu bu kadar daralmazdı.

"Müzik dinlemek ister misin?" Mehmet, sessizliği kendisi bozduğunda  Melek, bakışlarını camdan ayırarak ona çevirdi. Bu ilaç gibi bir öneriydi. Çünkü biraz daha bu sessizlik devam etseydi, düşünceleri Meleği yiyip bitirecekti. Git gide katlanılmaz bir durum alıyordu, karanlığın ortasında ansızın beliren anlamsız kareler.

"Olur."

Melek, cevabını söyler söylemez Mehmet'in parmakları emir kulu misali radyoya uzandı. Birden arabanın içine dolan türkü ikisininde de bakışlarının çok kısa bir an birbirlerine çevirmesine sebep oldu. Saniyeler süren bu göz temasını kesen ise yüzüne yerleştirdiği utangaç bir tebessümle bakışlarını kaçıran Melek olmuştu.

"Sana bu türkünün hikayesini anlatayım mı?"

"Hikayesi mi var?"

"Çoğu türkünün bir hikayesi vardır." Melek, Mehmet'in verdiği cevap karşısında beklenti içinde kollarını göğsünün üstünde birleştirerek beklemeye başladı.

"Bu Erzurum yöresine ait bir türkü. Bir gün seferberlik ilan edilmiş ve okuyan okumayan bütün genç oğlanlar askere çağrılmış. Erzurum da Ilıca nahiyesine bağlı Tikkir köyünde de Mustafa ve Gülbaharın da dillere destan aşkını bilmeyen yokmuş. Bunlar evlenir ve Mustafa askere alınır. Gülbahar, iki gözü iki çeşmedir ama yapacak bir şey de yoktur. Vatan savunmasıdır. Mustafa gider ve Gülbahar, Mustafa'nın  gittiği günden beri her sabah avluya çıkarak Mustafa'nın gelmesini bekler. Ama ne gelen vardır ne de bir haber. Gülbahar günden güne kaynanasının ve kayınbabasının gözlerinin önünde erimeye başlar. Aradan yıllar geçer ama Mustafadan haber gelmez. Ev halkı ümidi keser ama Gülbahar her sabah yükseklerde uçan huma kuşlarından diğer bir adıyla cennet kuşlarından yavuklusu hakkında haber alma umudunu hiç yitirmez. Ve kayınbabası da gelininin bu durumuna karşılık bu türküyü söyler."

"Yani Mustafa hiç geri dönmedi mi?"

"Hikayeye göre dönmedi."

"Ama bu çok üzücü. Gülbahar yıllarca onun gelmesini bekledi."

"Öyle ama onların kaderleri de böyle yazılmış." Mehmet, başka bir şey söylemeyip yola odaklandığında Melek de sessizliğe gömülmüştü.

Bu nasıl bir sevgiydi ki yıllarca hiç ümidini yitirmeden bekleme sabrını insana veriyordu? Bir an zihninde bir merak filizlendi. Acaba Mehmet, Meleği bekler miydi? Sonra bu soruyu kendisine yöneltti. Kendisi Mehmet'i yıllarca bekler miydi? Çünkü Mehmet'in şuan yaptığı şey zaten onu beklediğini gösteriyordu. Hafızasını kaybetmesine rağmen Mehmet, hiç bir ümitsizliğe kapılmadan yanında olmaya devam ediyordu. Peki roller değişseydi?

İşte buna tam olarak cevap veremiyordu. Çünkü ruhu da aklı gibi bulanıktı. Mehmet'e karşı içinde bir şeyler vardı ama bunlara isim vermek ne kadar doğru olurdu? Emin değildi. Her şey sanki çok hızlı gelişiyordu. Mehmet'e bu kadar çabuk alışması, içinde sebebi meçhul bir korkuyu tetikliyordu sanki.

Mehmet, bakışlarını kısa bir an yoldan ayırıp Meleğe çevirdiğinde onun düşüncelere daldığını gördü. Her ne düşünüyorsa işin içine çıkamadığı yüz ifadesinden açıkça okunabiliyordu.

"Neşet Ertaş ne demiş, biliyor musun?" Mehmet'in sesiyle birlikte anlamsız düşüncelerini bir kenara süpüren Melek bütün dikkatini Mehmet'e verdi. Her geçen dakika bu adamdan daha çok şey öğreniyordu. Mehmet'in içi uçsuz bucaksız bir deniz gibiydi.

YalanlarHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin