35. Bölüm "Wreck"

3.1K 177 39
                                    

Dedikodular, dedikodular, dedikodular. Son zamanlarda en büyük belam olan bu lanet virüs, her zamanki gibi yine peşimdeydi. Neler olduğunu anlayıp da salağa yatmıyordum, sahiden Neler-Oluyor-Hiçbir-Şey-Anlamıyorum modundaydım. Son zamanlarda kendimi geri zekalı, beyin özürlüsü falan sanmaya başlamıştım. Eh, elimde kanıtlarım da vardı tabii.

David ellerini aynı benimkiler gibi masanın üzerinde birleştirerek "Tüm okulun ağzında lanet dedikodular dolaşıyor. Yani, anlamıyorum ki, size ne insanların özel hayatından-"

"Tanrı aşkına, sus David." dedi Briana onun cümlesini yarıda keserek. "Zaten kızın kafası karışık durumda."

Onların ne kadar zamandır bu kadar yakınlaştıklarını aklım almıyordu. İç sesim "Çünkü son zamanlarda sürekli Justin'le uğraşıyorsun, seni salak." diye kendini belli ederken, bu konuyu sonra düşünmek üzere bir kenara ittim. Ve iç sesime maalesef bir şey yapamadım, o sürtüğe bir tane geçirmeyi ne kadar istediğimi tahmin edemezsiniz.

"Sanırım 2.kattaki dolapların önünde kavga etmişsiniz. Küçük sınıflardan biri kayda alıp birkaç arkadaşına göndermiş. Ve tabii onlar da tüm okula."

Hah, biliyordum. O lanet küçük sınıflar kameralı böcekler gibiydiler, onları boğmak istiyordum.

"Videoya biz de baktık, konuşmalarınız duyulmuyor. Ancak senin ona bağırıp oradan uzaklaştığın belli oluyordu." diye devam etti Briana. "Bu nedenle herkes senin onu terk ettiğini düşünüyor. Bunu yapan ilk kız sensin diye de şaşırıyorlar. Hepsi bu."

Ben Justin'e bağırıyorum, onu terk ediyorum ve bunu ilk olarak yapan kız benim. Vay be! Neymişim ben! Bravo bana!

"Bu dedikoduyu, ne bileyim, yalanlama falan gibi bir seçeneğimiz var mı?" diye sordum bıkkınlıkla.

"Bunu Justin'le aşırı yakın görünerek halledebilirsiniz bence," dedi Briana. "Yanılıyor muyum David?"

David'in cevabı sadece bir "Hıhı." olmuştu. Bu konularla ilgilenmediğini biliyordum. Çünkü ben de öyleydim. Ancak şu an konu ben olduğumdan, bir an önce kurtulma çabasındaydım.

Sonunda, geldiğimden beri kafamda olan soruyu sordum.

"Justin duymuş mu?" dedim. Bunu çok merak ediyordum. "Çünkü, şey, ee, dün biraz tartıştık da."

David'den gelen alaylı gülüş gözlerimi devirmeme neden olmuştu.

"Duymamış olmalı," dedi Briana. "Bu konu hakkında konuşmamışsınız, bilmiyordur."

Derin bir nefes vererek arkama yaslandım. Tam gözlerimi kapatıp sakinleşmek için nefes egzersizleri yapacakken kantinin sertçe açılan kapısının sesi, refleksel olarak oraya bakmama neden olmuştu. Justin'in hızla yanıma gelip bağırması bir olmuştu.

"Ayrılmışız gibi haberler yayarak okuldaki ününü mü artırmaya çalışıyorsun," dedi tıslayarak. "Sahiden mi?"

Dediği şeyin komikliği üzerine kıkırdamadan edemedim. Bu onu iyice delirtmiş olmalıydı ki, nefes alış-verişleri hızlanıyordu.

"Niye böyle bir şey yapayım ki?" dedim bıkkınlıkla. "Beni tanıdığını iddia ediyordun bir de, hah!"

Küçümseyici ve umursamaz tavrım adeta onu deliye döndürmüştü.

"Gel," diyerek beni kolumdan tutup sürükleyişi, bunun en büyük kanıtıydı. Bileğimi acıtıyordu, bunu kendisi de farkındaydı, ancak şu an amacı da buydu zaten.

Üzerinde "Personel Harici Girilmez" yazan kapıyı iterek bizi küçük bir temizlik malzemesi odasına kapatmıştı. Aslına bakarsanız buraya oda demek güçtü, iki kişi olmamıza rağmen aramızda en fazla bir metre kadar boşluk vardı.

"Sen konuşmaya başlamadan söyleyeyim," dedim bıkkınlıkla. "Biz dolabımın önünde kavga ederken bizi kayda almışlar. Ve, ee, şey işte, tüm okula göndermişler falan."

Rahat tavrım karşısında şaşkın olduğu barizdi. Kafasını iki eli arasına alarak boynunu esnetti.

"Pekala," dedi bana döndüğünde. "Saçlarını biraz karıştıralım."

Henüz niye böyle bir şey söylediğini idrak edememişken saçlarımın arasına daldırdığı elleriyle saçımı dağıtmaya başladı. Ellerini hızla kavrayarak "Ne yapıyorsun? Bıraksana yaa!" diye itiraz etsem de birkaç saniye sonra saçım iyice dağıldıktan sonra ellerini çekmişti.

"Ne yapıyorsun Tanrı aşkına?" diye bariz bir tepki verdiğimde dudaklarını boynuma bastırdı. Sertçe öptüğü derimin zevkten çok acıyı hissetmesi, yaptığının anlamsızlığını destekliyordu. Tepki vermeyi bıraktım ve sakince yaptığı şeyi bitirmesini bekledim. Sonunda derimde keskin bir acı hissettiğimde dişlediğini anlamam zor değildi.

Dudaklarını boynumdan çektikten sonra kendi tişörtünü yana doğru kaydırarak yeni giyilmiş havası verdi. Benim üzerimdeki tişörte de aynı şeyi yapması için çok uzun zaman geçmesi gerekmemişti.

"Son olarak," diye mırıldanmasının hemen ardından dudaklarını dudaklarıma bastırdı. Sertçe çekiştirdiği ve dişlediği dudaklarım, bana biraz önce boynuma yaptığı şeyi anımsatmıştı. Aynı türdendi. Duygusuz, acımasız.

"Ve şimdi kendimizi buraya kitleyebiliriz," dediğinde neden bahsettiğini anlamadığımda yine susmayı tercih ettim. Ne yapmaya çalıştığı hakkında bir fikrim dahi yoktu.

Kapı kolunu sertçe kendine doğru çekti ve çıkmasını sağladı. Şu durumda, sahiden kitli kalmıştık. Bana dönerek sırıttı.

"Hey," diye bağırdı kapıyı hızla yumruklarken. "Biri yardım edebilir mi? Kapı açılmıyor!"

Kapının ötesinden gelen sesler bir an duraksadı. Sese kulak veren insanların yeni bir bağırış beklediği belliydi.

"Kapıyı açar mısınız? Hey!" diye tekrar bağıran Justin'in sesini duyanlar fısıldaşmaya başlamışlardı. Biri kapıyı diğer taraftan açtığında, tüm okul kapıya toplanmış denebilirdi.

Kapı tam olarak açılıp, herkesin görüş alanına girdiğimizde, birer enkaz gibiydik. Ve işte, şu an anlıyordum. Tanrım, bazen sahiden de aptallaşıyorum.

(Gecikme için üzgünüüüm! İnanın dershane kanımı emiyor, lanet vampirler! Ve eğer aranızda MMFD izleyen varsa, bölümün biraz "Radar" bölümü uyarlaması olduğunu da hisseder. Tabii Finn ve Justin çok farklı karakterler de, neyse. Bölüm şarkısı tam aşık olmalık! I'm looking forward for your comments! ^^)

Variable Boy (Justin Bieber Fan Fiction)Where stories live. Discover now