12. Bölüm "I Love The Way You Make Me Feel"

5.1K 151 18
                                    

Hani, bazı rüyalar vardır. Her şey sonunda güzelleşmeye başlamışken birden biter. Ortamın büyüsünü bozmak istercesine bir şey yaparsınız ancak kendi elinizde değildir. O an rüyadasınızdır ve yapacaklarınızı yönetmeniz imkânsızdır. İşte aynen bu durumu, rüya olarak değil de gerçek olarak yaşadığınızı düşünün. Ne kadar can sıkıcı bir durum, öyle değil mi? Ama ne kadar can sıkıcı bir şey olduğunu benden iyi bilebileceğinizi zannetmiyorum. Özellikle de ben bu olanların aynısını yapmışken. Hiçbir şey anlamadığınızı varsayarak kaldığımız yere dönecek olursam, filmin bitiminde koltukta öpüştüğümüz kısmına gelebilirim. Ben onun boynuna kollarımı dolamış, o da ellerini belimde birleştirmişti. Öpüşmemiz git gide derinleşirken, bir süre sonra farklı bir boyuta taşınmıştı. Justin dudaklarımızı ayırmayarak beni koltuğa doğru yatırmış, kendisi ise ağırlığını bana vermeyerek üzerimde duruyordu. Dudaklarını dudaklarımdan yavaşça boynuma doğru kaydırırken artık geri dönüşü olmayan bir yola doğru ilerlediğimizi hissedebiliyordum. Ellerimi boynundan saçlarına doğru götürerek diplerini çekiştirdim. Bu onu etkilemiş olmalı ki, boynumu sömürmeye devam ederken yavaşça inlemişti. Öpüşü narinliğini kaybederek sert bir hale dönerken, boynumda bir morluk bırakacağına emindim. İnlememek için dişlerimi sıksam da sonunda dayanamayarak inledim. Bundan cesaret almış olmalı ki bir elini tişörtümün içine sokup, çekiştirmeye başlamıştı. Bu, tişörtümü çıkarmak için izin istediğinin belirtisiydi. Ve o anda farkındalık beynime hücum etmişti. Şu an benimle bunları yapmasının nedeni benden hoşlanması veya onun gibi bir şey değildi. Uzun süredir Ashley ile ayrı olduğundan -2 gün onun için oldukça uzun bir süre- bir süredir kendini tatmin edememiş durumdaydı. Ve şu an kendini tatmin etmek için kullandığı bir oyuncak pozisyonundaydım. Yarın olduğunda ona âşık olduğum hakkında alaylı bir biçimde konuşarak beni deli edecekti. Kısacası, bu yaptığımız gerçek değildi. Anında duraksamıştım ve bunu o da anlamış olmalıydı ki kafasını gömdüğü boynumdan çekerek yüzüme bakmıştı. Dudakları öpüşmekten kızarmış ve iyice dolgunlaşmıştı. Şu an onları öpmeyi her şeyden çok istesem de, bunu yapamazdım. Kendisi de bir şey söyleyecek durumda değildi çünkü ne diyeceğini bilemiyordu. Bunu neden yaptığımızı henüz kafasında tartamamıştı ve benim düşündüğüm şey aklının ucundan bile geçmiyor gibi görünüyordu. “Bunu yapamayız, Justin.” dedim bir elimi yanağına koyarak. Yanakları o kadar sıcaktı ki, benim buz gibi olan ellerimi bile anında ısıtabilmişti. “Neden?” dedi hayatımda gördüğüm en masum ifadesiyle. Şu anda gülümsememek için kendimi zor tutuyordum çünkü eğer gülümsersem her şeyi berbat ederek eski konumumuza geri dönerdik. “Çünkü,” dedim bir anne edasıyla bir şeyi açıklarmış gibi ve ekledim “Bunu, istediğin için değil, Ashley’i unuttuğunu kendine kanıtlamak için yapıyorsun.” Önce boş bir ifadeyle baksa da sonradan inkâr eder bir tavırla “Ha-hayır.” dedi. Ne kadar inandırıcı olmasa da konuşmasına devam ederken onu dinledim. “Ben, bunu… Filmin sonunda bana gülümsediğinde… Ah, bilemiyorum. Sadece o kadar güzeldin ki.” dedi masum ve etkilenmiş bir şekilde gözlerime bakarak. Dayanamayarak gülümsedim. “Beni güzel mi buluyorsun?” dedim 1. sınıfa giden bir çocuğun okumayı öğrendiğindeki saf ve mutlu ifadesini andırır biçimde gülümsemeye devam ederken. O da o içimi ısıtan gülümsemesiyle “Evet,” dedi ve elini çeneme koyarak ekledi “Tanıdığım en güzel kızsın.” 5 yaşındaki bir çocuk gibi kıkırdayarak mahcup olmuş bir şekilde kafamı hafifçe aşağıya eğdim. Şu an bunları yapanın benimle uzaktan yakından alakası yoktu. Çenemden tutarak yüzünü kendi yüzüne doğru çevirdi ve gözlerime baktı. Tanrım, gözleri o kadar güzeldi ki içinde kaybolabilirdim. Dudağıma doğru eğilerek minik ve yavaş bir öpücük kondurdu ve geri çekilerek “Ayrıca eğer inanman için bunu yapmamam gerekiyorsa, yapmayacağım.” dedi ve üzerimde kalkarak ayağa kalktı. “Çok uykum var.” diyerek kafasını yana doğru eğdi ve elini bana uzattı. Gülümseyerek elinden tuttum ve koltuktan kalktım. Yukarıya çıkarken elini henüz bırakmamıştım ve bırakmayı da düşündüğüm söylenemezdi. Kendi odasının kapısını açarak beni de içeriye soktu ve dolabından tam bana uygun olan bir pijama takımı çıkardı. Yüzüne sorarcasına baktığımda “Bana gelirsin diye okuldan sonra almıştım.” dedi omuz silkerek. “Çok incesiniz, bayım.” dedim elinden pijamayı alarak. “Nerde giyinebilirim?” diye sorduğumda sırıtarak “Burada?” dedi. Evet kızlar, yaklaşık 10 dakikadır yanımızda olan romantik Justin’i kaybetmiş bulunmaktayız, başımız sağ olsun. Ona dil çıkararak odasının tuvaletine girdim ve üzerimdekilerden kurtuldum. Pijama üstünü üzerime giymek üzereydim ki kapı açılmıştı. Kapıya döndüğümde ise bana sırıtarak bakan bir Justin’le karşı karşıyaydım. Salak, Emily! Salak, salak, salak! Niye kapıyı kilitlemedim ki sanki?! “Justin ne yaptığını sanıyorsun?! Çık hemen!” diye bağırdıysam da beni dinlemeyerek bana doğru yaklaşıyordu. “Justin!” diye tekrar bağırdıysam da aldırmadı ve yaklaşmaya devam etti. Bende geriye giderek çıkması için bağırmaya devam ediyordum. Sırtımın soğuk duvara değmesiyle beraber ürperdim ve sakince konuşmaya çalıştım. “Justin, lütfen.” diyerek en sakin halimi takınmaya çalıştıysam da olmadı. Sonunda tam önümde dikildiğinde kollarını belime sararak bana iyice yaklaşmış oldu. Bir eliyle sağ omzumda duran saçları sol tarafa doğru atarak kafasını boynuma gömdüğünde ağzımdan sesli bir inleme çıkmıştı. Yapmamasını söylemek için ağzımı açtıysam da ağzımdan çıkan tek şey inlemeye benzer bir “Justin…” olmuştu. “Biliyorum, bebeğim.” dediğinde sırıttığını hissedebiliyordum. Boynumdaki 2. morluğu bırakırken bundan vazgeçmeye niyeti yok gibiydi. “Söz vermiştin.” dedim duraksamasını sağlayacak bir ses tonuyla. “Yapmayacağına söz vermiştin.” diyerek yineledim. Duraksamasını fırsat bilerek kollarının arasından sıyrıldım ve aramızda yaklaşık 1 metre boşluk bırakacak şekilde önünde dikildim. Bilmiş bir edayla ona bakarken gülerek kafasını iki yana salladı ve başını kaldırdığında diliyle dudağını ıslattı. “Yapma şunu.” dedim huysuzca inleyerek. “Neyi?” dedi ve dilini bir kez daha dudaklarında gezdirerek ekledi “Bunu mu?” Hafifçe kıkırdayarak pijama üstünü üzerime geçirdim ve cevapladım “Evet, bunu.” Pijama altını da giyindiğim gibi kapıyı açarak banyodan çıktım. “Nerede yatacağım?”diye sorduğumda Justin çoktan yatağa uzanmıştı. “Yanımda.” diyerek esnedi ve gözlerini kapatarak kafasını yastığa gömdü. Ah, evet Bieber. Çok kibarsın demiştim ya, sözümü geri alıyorum. “Başka seçeneğim var mı?” diye sorduğumda hala olduğum yerde dikiliyordum. “Yok.” diye belli belirsiz mırıldandığında artık usanmıştım. Yatağa doğru yürüyerek yorganı açtım ve içine girerek üzerime örttüm. Justin’e arkamı dönerek kendimi uykunun kollarına bıraktım.

Variable Boy (Justin Bieber Fan Fiction)Where stories live. Discover now