1. Bölüm "Mr. Cynical"

27.7K 251 39
                                    

Lise koridorları. Eğer amigo kız takımında veya koroda değilseniz burayı cehennem olarak da nitelendirebilirsiniz. Veya derslerde başını bile kaldırmayan eziğin tekiyseniz. "Hey şuna da bir bakın."

İçimden lanetler saydırarak arkamdakinin Ashley olmamasını umdum. Kafamı adeta gömdüğüm dolabımdan çıkartarak yüzümü buruşturdum ve usulca arkamı döndüm. "Bakın rahibemiz de buradaymış. Ne büyük mutluluk. Şeref verdin bize Adın-Her-Neyse."

Ah çok güzel adımı bile bilmiyordu. Sahi insan adını bilmediği biriyle neden uğraşır ki? Ha! Cevabı tam karşımda kızlar. Ashley Stinson. "Ne istiyorsun Ashley?" dedim oldukça sakin görünmeye çalışarak. Çünkü eğer o anki hislerimi dışa vursaydım, burası bir cinayet mahali olabilirdi. "Ah senden bir şey isteyecek kadar düşmedim tatlım." Dedi kahkahasını da eksik etmeyerek. Arkasındaki boş kafalı ponpon kızlar da kahkahasına ellerinden gelecek kadar yapmacık bir biçimde eşlik ettiler. Onlara "Size daha fazla katlanamayacağım sürtükler!" bakışını attım ve gözlerimi devirdim. Yapabileceğim en iyi şey buydu tamam mı? Daha doğrusu daha güzel yöntemler de var tabii ama... Her neyse konumuza dönelim.

Ben bunları düşünürken birinin buraya doğru yürüdüğünü fark ettim. "Selam bebeğim." Diyerek Ashley'nin dudaklarını sömürmeye başlayan çocuktan başkası değildi. Adı sanırım Jason'dı. Neredeyse asırlar süren öpüşmenin ardından Ashley "Justin!" diye cırlayarak gülümsedi. Ah adı Justin'miş. Hey şu an kendi kendinize "Daha adını bile bilmiyorsun." Dediğinizi duyabiliyorum. Ne varmış bunda? Adlarını bilme zorunluluğum mu var? Hem zaten onlar benim adımı bilmiyorken benim onlarınki bilmem saçma değil mi?

Düşüncelerimden sıyrıldığımda herkesin gittiğini ve koridorun bomboş olduğunu gördüm. Ah harika sizinle uğraşırken zilin çaldığını duymamışım çocuklar, mutlu musunuz? Dolabımdan kimya kitabımı alarak aceleyle dolabımı kapattım ve koşar adımlarla sınıfa gitmeye başladım. Sınıfın kapısını tıklatarak içeri girdim. Mr. Clark gözlüklerinin üzerinden bana baktı. Açıklama bekler gibi bir hali vardı. "Üzgünüm Bay Clark, geciktim." Dedim hafif bir gülümsemeyle. "Bunu sık yapmadığınızdan dolayı gelmenize izin veriyorum Bayan Goldberg. Boş bir sıraya geçin lütfen."

İnek olmanın verdiği ayrıcalıkla gülümseyerek sınıfa göz gezdirdim. Ah ne kadar da harika! Sol tarafta arkalarda bir kişilik boş yer vardı. Lanet olası George her zaman oturduğum yere oturmuştu. Ona baktığımda sinsice gülümsedi. Mecburiyetten arkadaki boş sıraya ilerledim. Ah aslında her zaman yanımda oturan yuvarlak gözlüklü dişlek John'dan kurtulmuştum. Sahi, yanımdaki de kimdi?

Kafamı çevirdim ve gördüğüm an "Ah ne kadar da güzel." Diye söylenmeden edemedim. Tahmin edeceğiniz üzere yanımda adının Justin olduğunu öğrendiğim çocuk vardı. Söylendiğimi duymuş olmalı ki bana tuhaf ve küçümseyici bir biçimde baktı. Bende bozuntuya vermeyerek önüme döndüm ve kitabımı açtım. Kimin umrundaydı ki? Ben dersime bakacaktım. Zaten beni muhatabı olarak bile görmüyordu. Sanki ben ona bayılıyordum da! Hah!

"Senin derdin ne?" Ah çok güzel şimdi de düşündüklerimi dışımdan söylüyorum, harika! "Ah hiçbir şey. Sadece, kapa çeneni." Diyerek cevap verdim ve yeniden önüme döndüm. Bay Clark derse başlamıştı bile. Ah çok güzel bir de beni dersten alıkoyuyordu. "Bana sulu çözeltisi asit özelliği gösteren bir madde söyleyin Bay Bieber." Dedi Bay Clark. Justin düşünür gibi yaptı ama adım gibi emindim ki cevap veremeyecekti. İçimdeki ses ne kadar "Hayır" dese de dayanamadım ve "Karbondioksit." Diye fısıldayıverdim. Tanrım, çok aptalım!

"Vay canına, soruma cevap verebilmeniz gözlerimi yaşarttı Bay Bieber." Dedi Bay Clark. Cevabı ona söylediğimi görmemiş olmalıydı. Aslında ben olsam şüphelenirdim. Sonuçta yanında 'Asosyal inek Emily Goldberg' oturuyor. Bay Clark sandığım kadar akıllı çıkmadı ha?

Bay Clark derse devam ederken Justin'in bir teşekkür bile etmediğini fark ettim. Ah hadi ama! Bir "Teşekkürler." Bile yeterli Bieber. Hata bende ki ona cevabı söyledim. Bazen salaklığım tutuyor artık eminim. "Adın ne?" diye fısıldadı. Ah bir dakika. Bunu o mu sordu? "E-Emily." Dedim. Lanet olsun ki kekelemiştim. "Memnun oldum E-Emily." Dedi ve alaylı bir biçimde gülümsedi. Salak şey. Kekelediysem ne olmuş yani? Hem benim teşekkürüm nerede?

"Teşekkür edersin diye umuyordum Bay Alaycı." Dedim kendimi tutamayarak. "Seninle konuşmuş olmam bile en büyük teşekkürlerden biri. Bunu anlamanı umuyordum, akıllı gözüküyordun." Tanrım lütfen izin ver de şu çocuğu şuracıkta boğayım. "Benden Kimya gibi bir derste kopya alma ihtiyacı duyduğuna göre aklımı değerlendirme hakkına sahip olmadığını fark etmeni umuyordum." dedim zafer gülümsememle. "Her şey Kimya değil Amy." Tanrı aşkına bu çocukla ne zaman bu kadar samimi olduk da bana kısaltmalarla hitap ediyordu?

Dersin bittiğini gösteren zil sesiyle kitaplarımı masadan alarak ayağa kalktım ve "Görüşürüz Juzzy." diyerek sınıftan çıktım. Birbirimize kısaltmalarla hitap edeceksek niye eksik kalayım ki hem?

Variable Boy (Justin Bieber Fan Fiction)Tahanan ng mga kuwento. Tumuklas ngayon