10. Bölüm "Blurred Lines"

5.1K 153 23
                                    

Biliyorsunuz ki, Justin’le takılmaya yeni yeni alışmaya çabalıyordum ancak dediğim gibi bunu alıştıra alıştıra yapmam gerekmiyor muydu? Yani anlaşmamızın ilk gecesinde şişe çevirmece oyununa katılmak da neyin nesiydi? Kafamdaki iki sorudan biri bu iken, diğeri ise Justin’le öpüştükten sonraki “Başardık.” dememin ne denli doğru olduğuydu. Yani aslına bakarsanız hakkını vermeliydim, bu çocuk ciddi anlamda muhteşem öpüşüyordu. Hatta dudakları öpüşmek için yaratılmış bile diyebilirdim ve bunun hoşuma gitmediğini de söyleyemezdim. Yani ne de olsa herkesin hoşuna giderdi. Çünkü ciddiyim, bu dudaklar kutsaldı. Ve açıkçası onun da benim hoşlandığım gibi hoşlanmasını beklemiyordum. Ya da bunu bariz bir şekilde belli etmesini. Ama her şey karşılıklıydı değil mi? Ve bu sayede iyi öpüştüğümü de öğrenmiş oldum, ha-ha! Bu kadar keyifli göründüğüme bakmayın, aslında bu geceyi düşünmeden edemiyordum. Tek yediğim -daha doğrusu içtiğim- şey olan sodayı bile çıkarmak üzereydim. Tamam, biraz abartmış olabilirim ama hey, bu önemliydi. Özellikle kimlerin geleceği sorusu beni çok meraklandırıyordu. Ve merakıma yenik düşerek sormaya karar verdim. “Gece kimler gelecek?” dediğimde Joe “Benim partim gibi olmaz. Şişe çevirmeceyi kendi aramızda oynarız. İnek takımındaki Jenny ile öpüşmek zorunda kaldığımdan beri bu böyle.” dedi ve herkes kahkahayı bastı. Anlaşılan oldukça komik bir olaydı ve kaçırdığıma lanetler okudum bile diyebilirim. “Peki herkes olmaz derken kimlerden bahsediyorsun?” dediğimde bu sefer Charlie “Sadece biz olacağız.” dediğinde az da olsa rahatlamıştım. Ve anlaşılan bunu biraz fazla belli etmiş olmalıyım ki Gloria “Ashley de gelecek.” dedi ve bu resmen bir savaş çağrısıydı. Yani bu bir ‘Ashley’nin yerini aldığını sanıyorsan yanılıyorsun, seni sürtük.’ lafı ile eş değerdi. Briana ise ortamdaki gerginliği sezmiş olmalı ki “Emily bunu sorun edecek gibi görünmüyor. Eski, eskide kaldı. Değil mi?” diyerek bana gülümsedi. Tanrım, bu kızı sevdim! Gülümsemesine karşılık verdiğim an Justin “Dersin ne, bebeğim?” diye sorduğunda ona dönerek “Kimya.” dediğimde sırıtarak “Bu dersten nefret etsem de seninle tanıştığımdan beri seviyorum.” dedi ve elini bacağıma koydu. “Benim için de aynı şey geçerli.” diyerek onun eli hala bacağımdayken elimi boynunda birleştirerek onu öpmeye başladım. Gloria’nın ‘Aaa bunlar da fazla oluyor ama.’ diye düşünmesini duyar gibiydim. Justin elini kalçalarıma doğru götürüp beni iyice kendine çekerek öpüşmemizi derinleştirdiğinde Joe “Hey, kendinize bir oda tutun.” dediğinde Justin dudaklarımızı ayırmadan bir elini kalçamdan çekerek Joe’ya orta parmağını gösterdiğinde gülerek geri çekildim. Ve o anda ikimiz de Ashley’e bakıp kıskanıp kıskanmadığını fark etmeye çalışmadık. Aslına bakarsanız, pek umursadığımız söylenemezdi. Veya ben bunun umursamazlıktan olduğunu düşünerek kendimi avutuyordum.

**

Son dersin bitiş zili çaldığında derin bir nefes vererek sıramdan kitaplarımı topladım ve dolabıma doğru ilerledim. Dolabıma kitaplarımı yerleştirdim ve çantamı dolaptan çıkarıp omzuma taktım. Dolabın kapağını kapattığım an birden önüme bir Bieber çıkıverdi. Bu okulda kaç tane Bieber tanıyorsunuz, Tanrı aşkına? Tabii ki bu Justin’di. Ben onu henüz görmenin şokunu atlatamadan gün boyunca her teneffüste yaptığı gibi -evet her teneffüs- dudaklarıma yapıştı. Ben ise ne kadar iyi öpüşürse öpüşsün artık bundan ciddi anlamda sıkılmaya başlamıştım. Zoraki bir şekilde öpüşüne karşılık vererek geri çekildiğimde etrafıma bakınıp Kime-Şov-Yaptık adlı bakışımı sergiliyordum ki gerçekle yüz yüze geldim. Etrafta kimse yoktu. Koridorda sadece birkaç tane tanımadığım dansçı ve koro grubundan gruplar vardı. Onlara öpüşmemizi gösterecek değildik ya? Justin’e dönerek “Etrafta kimse yok, beni öpmenin sebebi neydi?” diye sorduğumda önce gözlerinde bir bocalama ifadesi gördüysem de bir süre sonra toparlanarak “Sadece canım istedi ve ben her istediğimi yapmaktan çekinmem, bebeğim. Bunu biliyorsun.” dediğinde göz devirerek cevap vermekle yetindim. Beraber çıkış kapısına doğru yürürken canım fena halde ona sataşmak istedi ve “Yani beni öpmeyi canın istediğine göre, beni öpmekten hoşlanıyorsun. Öyle değil mi?” diyerek kendimi tutamayarak sırıttım. Önce boş bir ifadeyle bakarken daha sonra o da sırıttı ve “Bundan hoşlandığını sanıyordum. Ben de senin için küçük bir iyilik yapayım dedim.” diyerek altta kalmadığını belirtti. Bir kahkaha atarak dediğinin saçmalığını vurguladım ve “Anlaşmamızı unutma Bieber.” dedim ve ekledim “Aşık olmak yok.” Sırıtması sinsi bir gülümsemeye dönüşürken “Bunu kendine de hatırlatsan iyi olur.” dedi ve arabanın kilidini açtı. Yanıp sönen araba farlarının hemen ardından “Beni kaçta alırsın?” diye sorduğumda “Arabada söylerim.” diyerek beni eve onun bırakacağını belirtmeye çalıştı. “Şu an söylemeni tercih ederim.” diyerek bir adım daha geriye gittiğimde “Biniyor musun, binmiyor musun?” diyerek bana son bir bakış attı. Açıkçası bu bakıştan ürkmüştüm çünkü bir şey yapacağa benziyordu. “Hayır, binmiyorum. Saati mesaj atarsın.” diyerek arkamı dönüp ilerliyordum ki ayaklarımı birden havada buldum. Tanrım yoksa bu çocuk bir büyücüydü ve bakışlarıyla beni arabaya doğru mu çekiyordu? Ya da ben kafayı yemiş bir Potterhead’dim ve Justin beni sadece kucağına almış arabaya taşıyordu. Kafayı yemiş bir Potterhead olduğum dışında 2. seçenek geçerli gibi görünüyordu. “Tanrı aşkına, Justin! Bıraksana!” diye avazım çıktığı kadar bağırsam da bunu duydukça beni indirmekte tereddüt yaşamak yerine kahkahaları artıyordu. Beni kapısı açık olan yolcu koltuğuna bindirerek kendisi de sürücü koltuğuna geçti. “Bu yaptığın çok kabaydı.” diyerek 5 yaşındaki mızmız bir çocuk gibi kollarımı birleştirerek önüme baktım. “Seni eve bırakmasaydım iyi bir sevgili olmazdım ama değil mi?” diyerek araba kullanırken bakabileceği kadar küçük bir bakış attı. “Düzelteyim, sahte sevgili.” dedim ona doğru dönerek. “Ah, evet, öyle demek istemiştim zaten.” diyerek hızlıca bir şey mırıldandı. Bu çocuğu anlamak gerçekten çok zordu. Arabaya sessizlik hâkimken uzanıp radyoyu açtı ve çalan şarkıyı çok seviyordum.

Everybody get up

(Herkes kalksın)

Everybody get up

(herkes kalksın)

Hey, hey, hey

Hey, hey, hey

Hey, hey, hey

Elimde olmadan şarkıyı söylediğimi duyduğunda bir kahkaha attı ve bu kez ben sustum ve o söylemeye başladı.

And that’s why I’m gon’ take a good girl

(İşte bu seni neden iyi bir kıza çevirmek istediğimin nedeni)

I know you want it

(Biliyorum istiyorsun)

I know you want it

(Biliyorum istiyorsun)

I know you want it

(Biliyorum istiyorsun)

You’re a good girl

(Sen iyi bi kızsın)

Can’t let it get past me

(Beni es geçmene izin vermeyeceğim)

You’re far from plastic

(Yapaylıktan uzaksın)

Talk about getting blasted

(Lanetlenmekten bahsedelim)

Hakkını vermeliydim ki sesi gerçekten güzeldi ve elimde olmadan güldüm ve ben de katıldım.

I hate this blurred lines

(Bu bulanık hatlardan nefret ediyorum)

I know you want it

(Biliyorum istiyorsun)

I know you want it

(Biliyorum istiyorsun)

I know you want it

(Biliyorum istiyorsun)

But you’re a good girl

(Ama sen iyi bir kızsın)

The way you grab me

(Beni sana çeken şey de bu)

Must wanna get nasty

(Ayıp şeyler istemelisin)

Go ahead, get at me

(Devam et, bende keşfet)

Şarkı bittiğinde ikimiz de kahkahalarla gülüyorduk. Gülmemizin belli bir nedeni yoktu ancak çok eğlenmiştik. Daha doğrusu kendi adıma konuşmam gerekirse, cidden çok eğlenmiştim. “Sesinin bu kadar güzel olduğunu bilmiyordum.” dedim kahkahalarım yerini gülümsemeye bırakırken. O da gülümseyerek “Ah, yapma. Sadece duşta söylerim.” dediğinde gülerek “Ödleklerin sahnesi.” dedim ve o da gülmeme katıldı. Biz konuşurken evime geldiğimizi anlamamıştım. Arabayı durdurduğunda “Seni dokuzda alırım.” diyerek içten bir şekilde gülümsedi. İtiraf etmem gerekirse bu şekilde gülümsemesi insanın içini ısıtıyordu ve ilk defa bu şekilde gülümsediğini görmüştüm. “Pekala, görüşürüz.” diyerek ben de ilk defa gerçek gülümsemelerimden birini sergiledim ve kapıyı açıp çıkmak üzereyken son anda duraksayıp tekrar Justin’e dönerek yanağına küçük bir öpücük bıraktım. Geri çekildiğimde gözlerini kapatmış bir şekilde gülümsediğini görmüştüm. Gözlerini açarak bana baktı. Ben de bakışlarını karşılıksız bırakmadım ve birkaç saniyelik süre sonunda arabadan çıktım ve kapıyı kapadım. Evin girişine yürüyerek çantamdan anahtarımı çıkardım ve evin kapısını açtığımda Justin’in arabasının hala durduğunu gördüm. El sallayarak içeri girdim ve kapıyı arkamdan kapadım. Ve benden hiç beklenmeyecek bir şekilde aynı klişe filmlerde olduğu gibi kapıya dayanıp sürünerek yere oturdum ve kafamı kapıya yaslayarak gözlerimi kapattım. Bu benden hiç ama hiç ama hiç ama hiç beklenmeyecek bir şeydi. Bunu niye yaptığım hakkında hiçbir fikrim yoktu. Şarkı söyleyişi aklımdan bir an olsun çıkmıyordu. Ya o gülümseyişi… Tanrım! Bana ne oluyordu böyle?

DİĞER BÖLÜM ÇOK EKŞINLI OLUCAK O YÜZDEN BUNU BİRAZ KISA KESTİM. BU ÇOK ŞİRİN BİR BÖLÜMDE AMAA :D KISA OLDUĞU İÇİN SINIR HER ZAMANKİ GİBİ İŞTE 16-17 VOTE OLDUĞUNDA EKLERİM HER ZAMANKİ GİBİ. UZUN VE GÜZEL YORUMLARI YERUN. VOTE VE COMMENT ATANLARA SONSUZ TEŞEKKÜRLER xx

Variable Boy (Justin Bieber Fan Fiction)Where stories live. Discover now