21. Bölüm "You Broke Up With David Because Of Me"

4.6K 122 13
                                    

Hayatımda Justin kadar egoistini görmemiştim. Benim ona aşık olduğumu nereden çıkarıyordu ki? Hem ben saf falan değildim! Bundan emindim, her ne kadar bazen anlamsız davransam da hiçbir zaman saf bir kız olmamıştım. Justin'i gördüğünde dili tutulan kızlar ile karşılaştırıldığımda bunu anlamak gayet kolaydı. Sesli bir kahkaha attım. "Ben mi sana aşıkmışım?" dedikten sonra ikinci bir kahkahayı da sergilemekten geri kalmamıştım. "Hayal dünyandan çıksan iyi edersin Bieber." dedikten sonra masadan kalkmak için yeltenmiştim ki, Justin'in kolumu tutarak beni engelleyen eli olmasa bunu başaracaktım da. "Sözünü söyledikten sonra her zaman kaçıyorsun." diyerek sırıttı. "Sana vereceğim cevaplardan korkunca çok komik oluyorsun." Hah! Onun cevaplarından mı korkuyormuşum? Kesinlikle hayır! Belki biraz. Çok az. Ah, pekala. Evet korkuyordum. Çünkü ne zaman kendimden gurur duyacağım bir cevap versem öyle bir şey söylüyordu ki, kendimden nefret etmemi sağlıyordu. Bu konuda ona her zaman yenildiğimi biliyordum. Ve bu yüzden de, eee, kaçıyordum işte. Kollarımı önümde birleştirerek "Bu sıkıcı konuşmamız ne zaman bitecek?" diye homurdandım. "Sen itiraf etmek için yeterli cesareti toplayabildiğinde." diyerek oturduğu sandalyeye iyice yayıldı. "Zamanım var." Ah, zamanı varmış! "Ama benim sana ayıracak zamanım yok." diyerek yeniden kalkmaya yeltendiğimde bu sefer beni yerime oturtmayı değil de, o da kalkarak beni duvarla arasında sıkıştırmayı seçmişti. Ne kadar uğraşsam da kollarından kurtulamayacağımı bildiğimden ne yapmaya çalıştığını anlamak için ifadesizce yüzüne baktım. Etrafa göz gezdirdikten ve kimsenin olmadığını gördükten sonra bana döndü. Dersteydik zaten, kimse olamazdı ki. "Hemşire çıkabileceğini söylediğinde bana zaman ayırmaktan pek mutsuz gözükmüyordun?" dediğinde bir kez daha aynı şeyi yapmıştı. İşte bundan bahsediyordum. Asla hiçbir şeyin altında kalmıyordu. Ve, hey! Siz fesatlar, senin altında kalıyor ama, diyerek bu dediğimi farklı yönlere çekmenize hiç gerek yok, gerçekten. "O sürtükle revirde ben olmasam yapacağınız şeyler yüzünden onun işten kovulmasını, senin de uzaklaştırma almanı istemedim de ondan." derken kendimi savunmaya çalışıyordum. Pek mantıklı değildi ama, eh, olsun. Zaten dünyanın en mantıklı cümlesini bile kursam Justin tezimi çürütecekti. "Ne zamandan beri tanımadığın hemşireyi ve umursamadığını söylediğin beni düşünüyorsun?" Ve tam da beklediğim, hiçbir cevap veremeyeceğim sorularından biri ile karşı karşıyaydım. "Her ne kadar salağın teki olsan ve beni gıcık etsen de, arkadaş sayılırız. Yani, ben de arkadaşlarımı elimden geldiğince korumaya çalıştığıma göre-" diyecekken sözümü havada bırakan kahkahası kantinde yankılanmıştı. "Arkadaşız, öyle mi?" derken hala gülüyordu. "Sanırım." diye mırıldandığımda bu sefer sinir bozucu küçük bir kahkaha atarak "Her arkadaşını ders çalışırken tahrik etmeye mi çalışırsın?" demişti. Ah, Tanrım! Ondan ve o lanet cümlelerinden nefret ediyordum. "Ne zaman geçmişte yaptıklarımızı hatırlatmaktan vazgeçeceksin?" diye tısladığımda bu özgüvenimin nereden geldiğine şaşırıyordum. Ve ifademi bozmayarak "Neden şu an yaşadıklarımızdan bahsetmiyorsun?" diye ekledim. "David ile kavga ettin. Hemşireye yaptıklarınla beni kıskandırmaya çalıştın. David'i öptüğümde yüzün sinirden kızarmıştı. Sadece bana olan hırsından başka bir kızı öptün. Bana sürtük muamelesi yaptın ve sonra da lavaboda sıkıştırmaya çalıştın. Ders çalışma bahanesiyle evime benimle seks yapmaya geldin. Seni tahrik ettim ve sonradan devamını getirmedim diye sinirinden bana kötü davranmaya çalıştın. Daha sayayım mı Justin? İster misin? Eğer geçmişte olacaklardan bahsedeceksen ben de bunların hepsini senin yüzüne vurabilirim, öyle değil mi?" dediğimde ne kadar uzun konuşmuş olmalıydım ki derin bir nefes alma ihtiyacı duymuştum. Ve inanın, hayatımda ilk defa bu kadar rahatlamış hissediyordum. Dediklerimi sindiremediğinden mi, yoksa özgüvenime şaşırdığından mı olduğunu bilemediğim şaşkın surat ifadesiyle bana bakıyordu. "Ne oldu Justin? Çok mu şaşırdın? Ah, bunları bildiğini sanıyordum. Ne de olsa gerçekleri söylemek senin profesyonellik alanın." dedikten sonra sinirimin ve rahatlamışlığın verdiği güçle kolunu ittirerek duvarla arasından sıyrıldım. Kantinden kendimden emin adımlarla çıkarken tek düşündüğüm kendimi ne kadar iyi hissettiğimdi.

***

Lanet lise yıllarında olan şu partimsi davetleri bilmeyen yoktur, değil mi? 'Partimsi' dememin sebebi bu sözde partinin okul tarafından düzenlenmiş her dönem sonunda yapılan türden bir parti olmasıydı. Bu da demek oluyordu ki öğretmenler de olacaktı. Ancak şanslıydık ki bizim okuldaki öğretmenler -rehberlik öğretmeni ve bayan müdür yardımcısı dışında- bu partiye katılmıyordu. Önceki senelerde katılsalar da, öğrencileri uyarmaktan ve yüksek sesli müzikten rahatsız olmaları nedeniyle artık gelmiyorlardı. Eh, bu da herkesin daha çok azıtmasına yol açıyordu. Zaten umurumda mıydı ki? Tabii ki değildi. Daha doğrusu olmayacak-tı. Çünkü az önce David'den gelen mesajı okuduktan sonra gitmekte mecburdum.

"İki saat sonra kapıda olacağım. Niye olduğunu biliyorsun. Ve kesinlikle ama kesinlikle 'Gelmek istemiyorum.' sendromlarını çekecek halde değilim. Ve eğer gelmen için fotoğrafı kullanacaksam, bunu yaparım."

Fotoğraf derken neden bahsettiğini anlamamış olanlar için söylemeliyim ki, bu fotoğraf 5 yıl önce çekilmiş bir fotoğratı. Bir kız, bir bar taburesinde oturmuş, elinde yaklaşık 500 mililitrelik bir bira bardağı ve yüzünde kocaman iğrenç ve çapkın sırıtışıyla objektife gülümsüyordu. Ve oldukça sarhoş olduğunu bin metre öteden bile anlayabilirdiniz. Ve bu kimdi sizce? Ah, tabii ki bendim. Ortaokuldayken de David ile arkadaştık. Ve onun yoğun ısrarlarıyla bir barın arka kapısından gizlice sıvışmıştık. Ve o gece hakkında bildiğim tek şey o fotoğraftı. Neler olduğunu nebze hatırlamıyordum. O günden beri bir daha sarhoş olmayacağıma dair kendime söz vermiştim. Ve lanet David o fotoğrafı bana her yaptırmak istediğini ve benim kabul etmediğim şeyler için kullanıyordu. Şimdi de o anlardan biriydi. En azından çok zor bir şey istemedi, diye düşünerek hazırlanmıştım. Toz pembe converslerimi -evet partiye bile convers ile gidiyorum- ve ne zaman aldığımı unuttuğum çiçekli bir elbise giymiştim. Ve dolabımdaki iki elbiseden biri buydu. Zaten diğerini de çok özel davetlerde giyerdim sadece. Annem ile almıştık. Ancak bunu ne zaman veya nereden aldığımı anımsayamıyordum. Muhtemelen hediyeydi. Çünkü asla alışverişe çıktığımda elbise almazdım. Ve makyaj malzemesi olarak kullandığım tek şey olan parlatıcımı da sürdükten sonra hazırdım. Ve henüz David'in gelmesine bir saat olduğu için yapabileceğim en iyi şeyi yaptım. Evet, tahminleriniz? Glee  tahmininde bulunanlar doğru yanıtladı, tebrikler.

Variable Boy (Justin Bieber Fan Fiction)Where stories live. Discover now