16. Bölüm "You're An Asshole But I Love You"

4.8K 147 7
                                    

Hayatım boyunca duygularını içinde tutanlardandım. Örneğin şaşırdığımda ağzımı sonuna kadar açmak gibi bir refleksim yoktu. Ya da aynı oranda gözümün açılması gibi. Ama sanırım şu an bir ilkle karşı karşıyaydım. Justin’in sorusu karşılığında kendimi bir boşluğa düşmüş gibi hissediyordum. Ve hala bu boşlukta düşmeye devam ediyordum. Sonunda yüz ifademin ne denli komik olabileceği zihnimde canlandığından kendimi toparlayabilmiştim. Ve tabii bununla beraber boşluğun sonuna son hızla çakılmıştım. Ağzımdan çıkan sadece “N-ne?” iken kekelememe takılmamıştım çünkü şu an karşı karşıya olduğum duruma bakılacak olursa bu gayet normal bir tepkiydi. “Beni duydun.” dediğinde zemine çakılmakla kalmamış, kendimi dünyanın merkezine doğru inen yolda sürüklüyordum. Buna yerin dibi de denebilirdi. “Yani şimdi biz… Yani biz…” dediğimde saçmalamaya son hız devam ediyordum. Ve ne kadar konuşmayı başarabilsem de bunun devamını maalesef getirmekte zorluk çekiyordum. Gülerek uzanıp elimi tuttu ve “Evet, biz?” dedi. Zaten devamını getirebilseydim olduğum durumdan hemen sıyrılabilecektim ve şu an onun bana meraklı gözlerle bakıyor olması işimi kolaylaştırmıyordu. “Ben kabul edersem şey mi olacağız? Şey…” dediğimde artık ağzımdan çıkanları kendim yönetemediğimi fark ettim. İçimdeki 2 yaşında konuşmayı yeni öğrenen bir bebek kendini gösteriyor gibiydi. Yüzündeki gülümseme sırıtmaya dönüşürken beni zorlamaya son hız devam etti. “Şey ne?” Şu an ölü taklidi yapsam yer miydi acaba? Ya da beni şu su bardağının içinde boğsalardı? İçimdeki bebeğin hayal gücü de oldukça geniş gibi görünüyordu. Sonunda kontrolü elime alıp kendi gelebilmeyi akıl etmiştim. “Gerçek bir ilişkiden söz ediyorum.” dedim sırtımı dikleştirerek. Omzunu silkip “Eğer kabul edersen.” dediğinde beni bir kez daha çıkmaz bir yola sürüklemişti. İçimdeki o sürtük bebeğin tekrar yüzünü göstermesine fırsat vermeden “Düşünmeliyim.” dedim ve ayağa kalktım. Daha fazla o elimi tutarken otursaydık dayanamayarak kabul edecektim. Eve gidip sakince düşünmeliydim. “Nereye gidiyorsun?” diye sorarak benimle beraber ayağa kalktığında “Düşünmeliyim demiştim.” dedim. “Beraberken düşünemez misin?” diye sorduğunda kollarını belim sarmıştı. Kafamı arkaya atarak inledim ve “Hayır Justin. İşimi zorlaştırma.” diyerek kollarının arasından sıyrıldım. Şaşırmış bir yüz ifadesiyle bana bakarken “O zaman seni eve bırakayım.” dediğinde masadan arabanın ve evin anahtarlarını aldı. “Peki.” diyerek kapıya yöneldiğimde peşimden gelmişti. Arabaya bindiğimizde “Seni biraz neşelendirmek gerek.” diyerek radyoya uzandı. Elimde olmasan gülümsemiştim.

Sometimes I hate every single stupid word you say 
(Bazen söylediğin herbir aptalca laftan nefret ediyorum) 
Sometimes I wanna slap you in your whole face 
(Bazen yüzünü tokatlamak istiyorum) 
There's no one quite like you 
(Senin gibi başkası yok) 
You push all my buttons down 
(Bütün sinirlerimi kaldırıyorsun) 
I know life would suck without you 
(Biliyorum hayat sensiz çekilmezdi) 

True Love şarkısına cidden bayılırdım. Ve şanslıydım ki şarkının başıydı. Şarkının devamında ben de eşlik etmeye başladım.

At the same time, I wanna hug you 
(Aynı zamanda, sana sarılmak istiyorum) 
I wanna wrap my hands around your neck 
(Ellerimi boynunun etrafına sarmak istiyorum) 
You're an asshole but I love you 
(Sen bir g*tsün ama seni seviyorum) 
And you make me so mad I ask myself 
(Ve beni öyle kızdırıyorsun ki kendime soruyorum) 
Why I'm still here, or where could I go 
(Neden hala buradayım, ya da nereye gidebilirdim) 
You're the only love I've ever known 
(Sen bildiğim tek aşksın)

But I hate you 
(Ama senden nefret ediyorum)
I really hate you, so much 
(Senden gerçekten nefret ediyorum) 
I think it must be 
(Sanırım bu)

Şarkının nakaratına geldiğimizde Justin de eşlik etmeye başlamıştı.

True love true love 
(Gerçek aşk gerçek aşk olmalı) 
It must be true love 
(Bu gerçek aşk olmalı) 
Nothing else can break my heart like true love 
(Başka hiçbirşey kalbimi gerçek aşk kadar kıramaz) 
True love, it must be true love 
(Gerçek aşk, bu gerçek aşk olmalı) 
No one else can break my heart like you 
(Başka hiçkimse kalbimi senin kadar kıramaz)

Şarkının henüz ortası olmasına rağmen Justin sesini biraz kısıp “Sen de böyle mi düşünüyorsun?” dediğinde hiçbir şey anlamamıştım. “Neden bahsediyorsun?” dediğimde gülerek “Sence ben bir göt müyüm?” dedi. Ah, şarkıdan bahsediyordu. Bu söylediğinin üzerine elimde olmayarak kahkaha attım. “Ah, evet bayım, öylesiniz.” dediğimde dudağını sarkıtarak “Kırıldım bak şimdi.” demişti. “Ama aslına bakarsan teşekkürler, ben de seni.” diyerek sırıttığında kafam karışmıştı. Kafam karıştığından dolayı kaşlarımı çatmış olmalıyım ki Justin şarkının bahsettiğimiz sözlerini mırıldandı. “You're an asshole but I love you (Sen bir g*tsün ama seni seviyorum)” Tekrar güldüğümde önceki kadar sesli olmamıştı çünkü altından çıkardığı anlam nedeniyle biraz kızarmıştım. Aslına bakarsanız kızarmamın sebebi bunu söylemiş olması değil, bunu az da olsa doğru bulmamdı. Yani, sahiden öyle düşünüyordum. O tam bir göt gibi davranıyordu ama onu her gördüğümde midemde çok tuhaf hisler olabiliyordu. Buna kelebek diyecekleriniz olabilir ancak bana daha çok bıçak gibi geliyordu. Ya da karga. “Göt olduğun kısmı doğru ancak ikinci kısım konusunda pek emin değilim.” dedim elimden geldiğince kızarmamaya özen göstererek. Ben bunu söylerken evimin önüne gelmiştik bile. Arabanın kapısını açarken “Görüşmek üzere.” diye mırıldandığımda ben arabadan inmeden hemen önce “Emin olmalısın.” dediğini duymuştum. İndikten sonra kapıyı kapatmadan hemen önce “Seni duydum!” diye bağırdım ve evin kapısına doğru ilerledim. Kapıyı açarak arkama bakmadan eve girdim. Yukarı çıkarak duşa girdiğimde ellerim farkında olmadan dudaklarımın üstündeydi. Bu yaptığımın anlamsızlığı beynime hücum ettiğinde elimi anında dudaklarımdan çektim. “Saçmalama Emily.” diye kendi kendime mırıldandığımda aklımı kaçırdığımı hissettim. Bir kendimle konuşmadığım kalmıştı. Artık tescilli bir deliydim. Duştan çıkarak üzerimi giyindim ve saate baktım. Henüz öğlendi. Pazartesi olacak Coğrafya sınavına çalışabilirdim. ‘Tam bir aptalsın. Evde ailen yok ve ders çalışıyorsun.’ diyen içimdeki sürtüğü susturmaya çabalıyordum. Ders çalışmanın sıkıcı olduğu barizdi ve bunu tabii ki kabul ediyordum ancak bazen kafamı dağıtıyordu. Ve şu an ihtiyacım olan tek şey buydu. Çalışma masama oturarak Coğrafya notlarımı çıkardım. Evet, şimdi çalışma vaktiydi.

Variable Boy (Justin Bieber Fan Fiction)Where stories live. Discover now