FİNAL PART 2 - SON

15.1K 520 169
                                    

Final Şarkısı: Yüksek Sadakat - Döneceksin diye söz ver (mutlaka dinleyerek okuyun 🤗🤗)


PART-2

ONUR

Ellerimi cama yaslayıp bitkin düşen karıma baktım. Aşırı kan kaybetmiş ve kalbi neredeyse durma seviyesine gelmişti. Son anda kurtulmuştu ve bir gündür uyuyordu. Gözünü bile açmamıştı. Doktorlar yanına girmeme izin vermiyorlar ama ben onun elini tutmak istiyorum. Ben buradayım, biz buradayız demek istiyorum ama olmuyor...

Kanla serum farklı yerlerden akıp Doğanay'ın kolunda birleşiyordu. Ağzındaki hortum ise nefes alışverişini sağlamak içindi. O böyle zorlanırken ben burada ona nefes olmaya çalışıyordum. Elim kolum bağlı beklemek ise en zoruydu.

Omzuma dokunan elle kendime geldim.
"Onur, yapma böyle! Doğanay hayatımda gördüğüm en güçlü kadın! Bu savaşı da kazanacak benim yengem.." diyen Timuçin'den destek aldım.
"İnşallah... o bir gözünü açsın, beni bu kadar korkuttuğu için ona kök söktüreceğim!"
Timuçin kendini gülmeye zorlayarak; "Ona ne şüphe!" dedi.
"İlk kez bu kadar çok onu kaybetme korkusu yaşadım. Dönüşü olmayan bir şekilde kadınımı kaybedeceğim sandım..." diye itiraf ettim.
"Doğanay seni bırakmaz, emin ol Azrail'le bile kavga etmiştir o cadı!" dedi.
"Etmiştir valla.." dedim. Benim karım inatçıdır. Her koşulda herkesle savaşır. Şimdi de hayatta kalmak içindi bu savaşı.
"Onur.. kardeşim dünden beri buradan bir adım ayrılmadın. Oğlunu hiç mi merak etmiyorsun? İki koridor ötede küvezde yatıyor. Herkes gördü bir sen gitmedin be abi!" dedi Timuçin.

Kafamı çevirip Doğanay'a baktım.
"Timuçin bak karım orada savaş veriyor, bana ihtiyacı var! Onu nasıl bırakıp giderim..."
"Ben buradayım, hadi git bir gör en azından.."
"Buradan bir milim bile ayrılmayacaksın!" diye tembihledim.
"Bir milim bile!" dedi. Ciddiyetimin farkındaydı.
"Doğanay'dan bir kıpırtı bile görsen ara hemen!"
"Hadi abi bekleme yapma," diyerek beni omuzlarımdan itti. İki üç sarsak adımdan sonra dönüp Timuçin'e baktım. Gözlerini bile ayırmıyordu.

Derin bir nefes alıp koridor boyu yürüdüm. Bebek ağlama seslerinin geldiği koridora çevirdim bakışlarımı. Adımlarım benden izinsiz oraya doğru hareket ettiğinde köşede durup küvezlere çevirdim bakışlarımı. Oğlumu ilk kez görecektim ve hangisi olduğunu buradan seçemiyordum. Açık kapıdan içeri girdiğimde o küvezde yatan bebeklerin hiçbirinin benim oğlum olmadığı gördüm.

Çünkü kenarda koltukta Alev oturmuş oğluma mama içiyordu. Gördüğüm manzarayla adımlarım kendiliğinden durdu. Alev beni fark edince biberonu köşeye koyup yavaşça ayağa kalktı. Adım adım bana geldiklerinde oğlumun yüzünü net gördüm.

Çok güzeldi...

O kadar çok güzel bir bebekti ki nutkum tutuldu.

"Bu.. bu benim oğlum mu?" diye sordum. Hayatımda ilk defa cevabını bildiğim bir soru sordum.


Alev gözlerini devirdi.
"Tabi ki senin! Hala şoktayım iki zır deliden böyle bir bebek çıkması... çok ilginç!"
Alev verdiği cevapla bile güçlü bir şekilde ayakta duruyordu. Ama ben çöküyordum git gide.
"Ay enişte kollarım ağrıdı senin bu oğlunu tutmaktan, tosun gibi maşallah üç kilo iki yüz gram bebek mi olur." dedi ve devam etti; "Bak böyle tutacaksın!" diyerek oğlumu kucağıma yerleştirdi.
"Ben tutamam! Alev al kucağımdan!" dedim heyecanla.
Nasıl tutacağımı gösterirken bana kızdı; "Tutarsın Onur! Kendine gel artık gerçekleri gör! Senin bir oğlun oldu ve Doğanay iyileşecek... iyileşmek zorunda!" dedi.
Bakışlarımı Alev'den oğluma çevirdim.

Gözlerini tam olarak açamıyordu. Kollarımın arasında kaybolan minik oğluma eğilip kokladım. Kokusu öyle büyüleyiciydi ki bu kokuyu Doğanay'ın da duyumsaması gerekiyordu. O an aklıma gelen düşünceyle oğlumun alnından öptüm ve onu Alev'in kucağına bıraktım.

Aşkıma Mafya - İNFİAL (FİNAL)Where stories live. Discover now