[3]

16.6K 1.4K 359
                                    


Duyduklarımı hazmetmem için birkaç yıl gerekiyordu sanırım. Ama birkaç dakikaya bile sahip değildim.
Hana'nın tiz sesiyle Yoongi yerinden doğrulup geldiği gibi sessizce gitti.

Ağlamak istiyordum. Boğazım acımaya, gözlerim yanmaya başlamıştı.
Sadece birkaç saat önce tanıştığım biri yüzünden bu durumda olmam normal miydi? Kardeşimin kocası olacak biri yüzünden bu durumda olmam normal miydi? Hislerimin saçma olduğunu düşündüm. Öyleydi de.
Ellerimi karnıma doladım.

Kardeşimin kocası.

Düşüncesi bile berbattı. Ve hissetmeye başladıklarım da.

Ailede pek sevilmeyen biriydim ve hislerim öğrenilirse halimi düşünemiyorum.
İnsanların neler diyeceğini rahatlıkta tahmin ediyordum.

'Erkek olduğu halde bir erkeğe aşık olmuş. Hem de kardeşinin kocası olacak bir erkeğe.'

Kendimi daha fazla tutamadım ve gözyaşlarımın yanaklarımı ıslatmasına izin verdim.

Arkamdan sarılan kollarla kendimi toparladığımda ne kadar ağladığımı bilmiyordum. Şefkatli bakışlarıyla Iseul omzumun üzerinden bana bakıyordu. Ona doğru dönüp sıkıca sarıldım.
Hiçbir şey sormadı, hiçbir şey söylemedim.
Elimi tutup beni odama çıkarmasına izin verdim. Etraf sakindi. Anlaşılan herkes odasına çekilmişti.

Iseul'ün yanağıma öpücük kondurup odamdan çıkmasıyla gözyaşlarıma boğulmam bir oldu.

Neden ağlıyordum ki?
Böyle bir şey hissetmem bile saçmaydı. Onu tanımıyordum üstelik. Belki nefret edeceğim bir kişiliğe sahipti? Belki klanındakiler gibi o da caninin tekiydi? Üstelik benim gibilerden nefret eden biri bile olabilirdi.

Konseyin kararından sonra kütüphaneye gidip araştırma yapmıştım. Her ne kadar savaşçı bir klan olsa da halkı kendi içinde son derece barışçıldı. Üstelik bizimki gibi ağır 'ahlak' kuralları da yoktu. Bir erkeğin bir kadınla evlenmesi normalse bir erkeğin bir erkekle, bir kadının bir kadınla evlenmesi de normaldi. Okurken iç çekmiştim.
Hem zamanında kadın liderleri de olmuştu. Eşitlikçi bir toplum yapıları vardı. Erkeklerden daha üst mevkide olan, çok iyi savaşan, daha güçlü kadınları da vardı. Vahşi olduklarını unutsam örnek bir toplum diyebilirdim ama öylelerdi. Bunu liderlerine bağlıyordum.
Son iki lider dışında diğerleri hep barışçıl politikalar izlemişti, Yoongi'nin amcası ve babasının zamanına kadar.
Anladığım kadarıyla amcası eşinin ölümünü başka bir klandan sorumlu tutmuştu. Ve nefret dolu bir dönem başlamış olmuştu.

Yoongi'nin sözlerinin defalarca beynimde dönmesine izin verip gözlerimi kapadım.
Hislerimi bir an önce bastırmalıydım. Belki de Iseul'e benim için birilerini bulmasını isteyebilirdim. Hem de karşı cinsten birini.
Hayatımda hiçbir kadın dikkatimi çekmemişti. Bundan sonra da çekeceğini sanmıyordum.
Ama böylece şüpheli ve öfke dolu bakışları bir az olsun üzerimden çekebilirdim.
Her ne kadar sevmediğim biriyle yakın olma hayali bile beni tiksindiriyor olsa da klanım ve ailemin huzuru için kendimden vazgeçebilmeliydim.
Durumu fazla dramatize ettiğimi fark edince elimle düşüncelerimi - sanki havadaymış gibi - dağıttım.

Yavaşça çalınan kapıyla yatağımda doğrulup içeri giren Hana'ya baktım.
Yüz ifadesinden mutlu mu üzgün mü olduğu anlaşılmıyordu. Oysaki hep kolay okunan bir karakteri olmuştu.
Parmak ucuyla içeri girip kapıyı kapattı.

''Konuşmamız gerek.''

Clan - YoonminWhere stories live. Discover now