Bölüm 38 = Sırık oğlan

1.8K 107 22
                                    

Uyandığımda ilk işim saate bakmak oldu. Saat tam 20:35 gösteriyordu. Yatakta doğruldum ve etrafa göz gezdirdim, oda da benden başka kimsecikler yoktu. Üstümdeki yorganı bir kenara kaydırıp ayaklarımı yere sarkıtacak şekilde yatakta oturmaya başladım. Beynim sanki durmuş gibiydi, öylece kala kaldım bir an için, halbuki bu sabah oldukça iddialıydım. 

Yatağımın kenarındaki ayakkabılarımı giydim ve en yavaş şekilde odadaki boy aynasının karşısına geçip kendime bir göz gezdirecektim ki aynada kendime ağzım bir karış açık şekilde baka kaldım. Maymunlar cehenneminden kaçmışa benziyordum resmen. Makyajım akıp gitmiş, gözlerimin altı göz kalemim ve öteki gözüme sürdüğüm makyaj malzemeleri ile birleşmiş durumdaydı. 

Ellerimi saçıma götürdüm ve hafiften düzeltmeye çalışsam da umutsuz vaka misali hemen geri pes ettim. Sabah özene bözene yaptığım saçım gitmiş yerine eski sarı paspaslardan ilham alınmış yeni bir model gelmişti. İşte evrim geçirmek diye ben buna derdim. Şu tipim ile Annemin mezarına gitsem büyük ihtimal hortlardı kadıncağız. 

Üstümde hala okul formam vardı. Eteğimi hiç değişme gereği duymasam da üstümdeki gömleği çıkartıp kumaşı yazlık olan ince siyah kollu bir bluz giyindim. Saçım zaten kabarık olduğundan dağınık bir topuz yaptım ve lavaboya doğru yol aldım. 

Lavaboda da yüzümde makyajdan tek bir iz kalmayacak şekilde sabunla yıkadım. Elimdeki havlu ile kurularken arada da aynada kendime bakıyordum. Kendi kendime gözlerimi devirdim ve açlıktan midemin zil çaldığını fark ettim. Havluyu geri yerine asıp lavabodan çıktım. Önce yatak odasından telefonumu aldım ve yemek haneye doğru yürümeye başladım. 

Bahçede sadece gece nöbet tutmayı öğrenmek için görevlendirilmiş öğrenciler vardı. Onlara fazla bakmadan hızla okulun içine girdim ve oradan da yemek haneye doğru yol aldım. 

Yemekhanenin kapısını açtığın gibi elinde karton ile birisi üstüme doğru yürüdüğünü gördüm. Karton o kadar büyüktü ki büyük ihtimal onu taşıyan kişi beni görme bile görmemişti.

"Hey önüne baksana" dedim kenara çekilip kapıyı açık tutarak.

"Önümü görmüyorum kusuruma bakma" dedi ve yanımdan geçip gitti. Arkadan ona baktığımda kartonu taşıyan kişinin bayağı bir uzun boylu olduğunu hemen fark ettim. Bizim okulda ki çoğu hocalar bile o kadar uzun değildi. Oldukça da zayıftı, ben o kadar zayıf olsam bir yerlere düşer kalırdım herhalde. Gerçi ben yemeyi de seviyordum, aç kalacak insanda değildim. 

"Sera kızım?"

Sultan teyzenin sesi yemekhanenin içinde yankılanınca kapıyı kendi haline bırakıp hemen tezgahların oraya doğru yürüdüm. "Teyzem yemeğin var mı aç kurt gibiyim şuan seni bile yiyebilirim." 

Sultan teyze yine her zamanki gibi kafasında bonesi bana sırıttı. "Olmaz olur mu hiç evladım, bu mutfakta her zaman yemek vardır".  

"Ne var yemekte?" diyerek sağa sola bakınmaya başladım. Fakat ortada ne tencere nede tabak vardı, hepsini toplamıştılar.

"Valla kızım dolapta makarnamız var yanına da cacık veririm ister misin?"

"İstemez miyim hiç" dedim ve tabakların olduğu dolaba doğru yürüdüm. Kendime bir tane tabak aldığım gibi Sultan teyze "Bir tane daha çıkart kızım" dedi.

"Tamam teyze" dedim ve bir tanede ona aldım. Tabakları tezgaha en yakın masaya koydum ve bizim için çatal kaşıkta aldım. Sultan teyze yemekleri ısıtana kadar ben bütün masayı kurmuştum. 

Sultan teyze yemekleri bir tepsiye koydu ve tam tepsiye elini uzatıyordu ki "Ben taşırım sen bırak" deyip tepsini kavradığım gibi masaya götürdüm. Yemekleri tabaklara koydum ve hemen oturup yemeye başladım. Kıymalı makarnaya hiç dayanamazdım, hele ki birde cacığa. Bu ikili benim Ecem ve Sevimden sonra en çok sevdiğim ikiliydi.

Ajan Akademisi (TAMAMLANDI)Where stories live. Discover now