Seçim Zamanı...

Start from the beginning
                                    

"Gerçekte ne oldu? Yani Evelyn'e? Onu kim öldürdü?" tereddütle bana soran Tres ile gülümseyerek ona döndüm. Ayağa kalkıp, camın önüne geçtim. Gökyüzündeki dolunayı izlerken;

"Hiç kimse." dedim. Hala ne demek istediğimi anlamamış gibi bakarlarken, onlara dönüp;

"Hiç kimse onu öldürecek kadar güçlü değil. O kendi kendini yok etti. Dünyaya bu salgın lanetini yayanda, lanetin sürekli tekrar etmesini sağlayan da yine onun bıraktığı lanet. O yaşadığı acının intikamını tüm dünyadan böyle aldı. Almaya da devam ediyordu. Ta bi bugüne kadar..." söylediğim şeyle hepsi şaşkın ve tedirgince birbirlerine bakmaya başladılar. Hepsi neler olduğunu merak ediyordu ama sanırım sormaya cesaretleri yoktu. Tam Eric buna cesaret edip, ayağa kalkmıştı ki Ema'nın uyandığını fark ettik. Herkes hızla başına toplandığında o çoktan oturur poziyona geçmişti. Hepsi ayrı ayrı nasıl olduğunu sorarken, o kendini toplamaya çalışıyordu. Bir ihtimal gerçek olup olmadığını anlamak için;

"Evelyn!" diye seslendim ona. Başını tutan elini yere düşerken, gözleri kalabalığın arasından beni buldu. Şimdi herkes nefes bile almadan onun ağzından çıkacak iki kelimeyi bekliyordu. Uzun uzun bana bakarken, gözlerinde anlam veremediğim bir şey vardı. Evelyn olsaydı ya nefretle ya da özlemle bakardı ama o---

"Üzgünüm Alvina ama benim Ema!" dediğinde onun Evelyn olmadığını zaten anlamıştım. Biran ondan gelecek en ufak bir işarete bile heyecan duymuştum. Onun geri gelmesini her şeyden çok istiyorum ama sanırım o buna henüz hazır değil.

"Ema sen iyi misin?" diyen Liki'ye dönen Ema, onun yanağını okşarken olumlu anlamda kafasını salladı.

"Neler olduğunu hatırlıyor musun?" diyen Eric ile gözleri yere indi. Derin bir nefes alıp, ayağa kalktı. Önce sendelemişti, bunu gördüğümde ona koşmak istedim ama benden önce veliahtlar onu tutmuştu. Kendine geldiğinde tekrar bana yöneldi. Adımları ağır, bakışları çok derindi. Tam karşımda durduğunda bir süre sadece bana baktı ve yüzyıllar sonra atmayan kalbimi acıtacak o kelimeyi söyledi.

"Eien!" duyduğum kelimeyle olduğum yere çakılmış gibi kalmıştım. Ben bir soyluydum, ölümsüz ve vampir. Hislerimi donduralı yüzyıllar olmuştu. Buna rağmen ilk defa gerçekten hissettiğimi, hissettim. Bu kelimeyi bir daha duyacağımı hiç düşünmemiştim. Gözlerimi ondan alamazken, yanağımda hissettiğim sıcaklıkla elimi yanağıma koydum. Sıcaklığın nedeninin gözyaşlarım olduğunu görmek daha da şaşırtmıştı. Ben ağlamazdım yani o gittiğinden beri hiç ağlamamıştım. Kafamı kaldırıp, tekrar ona baktığımda o da yanağımdan akan yaşı silmek için bana uzandı. Onu itmeye, durdurmaya bile gücüm yoktu.

"E-Evelyn..." kalan son gücümü de onun adını söyleyerek harcamıştım sanki. Adını söylememle elini yanağımdan çekip, hayır anlamında yavaşça kafasını salladı.

"Sana ve Dyagon'a üzgün olduğunu söylememi istedi ve Eien'i çok özlediğini..." Eien, Evelyn'in bana taktığı bir lakaptı. Bunu sadece o söylerdi.

"Eien mi?" Eric'in sorduğu soruya cevap vermek için kendimi toplamayı bekledim. Sonunda biraz daha iyi hissettiğimde;

"Eien'in anlamı sonsuzluk demek. Her zaman böyle güzel ve genç kalacağım diye böbürlendiğim zamanlarda Evelyn bana Eien lakabını takmıştı. Bunu ondan başka kimse kullanmazdı. O, o başka ne dedi?" bunu zorda olsa sormuştum. Aslıdan gelecek en ufak bir habere bile deli gibi muhtaçtım.

"O karanlık uykusundan uyandı. Yarattığı bu laneti bitirmek için geri döndü." dediğinde bu söylediğine inanamakta zorlandım. Onun yaşadıklarından sonra kendi yarattığı lanet bitirmek istesin ki?

Underworld #wattys2016Where stories live. Discover now