37-

574 53 7
                                    

Gecikme için çok özür dilerim ama finale doğru olduğu için kafamı toplamaya çalışıyorum. Size güzel şeyler sunmak istiyorum. Bu süreçte de yanımda olmanız benim için çok önemli.

Bu arada bir güzel haberim var. @meribell48 'in düzenlediği yarışmada hikayemiz fantastik kategorisinde birinci oldu. Onlara çok teşekkür ederim bu birinciliğe hikayemizi layık gördükleri için ve elbette ki bu afiş için!

Sevgiyle kalın!




Armen ve Leyla'nın etrafı çevrelenirken A. İçeriye girdi.

A. Armen'in babasıydı.

A. Arslandı.

Maske, Arslan'ın lakabıydı

Etrafı kaplayan adamlar bir anda ortalığı kaosa vermişti. Birkaç defa silah sesi yankılanmıştı duvarların arasında. Bir şeylerin döndüğü belliydi. Safir, Aras'ın parmaklarını sıktı. Buradan çıkmaları gerektiğini hissediyordu. Başını ona çevirdi ve korksa da gözlerine baktı. Aras yine kendini saklıyordu. Daha doğrusu kendini korumaya çalışıyordu.

"Gitmeliyiz." diye fısıldadı kız parmaklarının ucunda yükselip Aras'ın kulağına doğru. Başını hafifçe öne eğerek onay verse de Aras aklında başka şeyler vardı. Önce kızın buradan gitmesi gerekiyordu. Bu odadan, bu dünyadan. Bu yüzleşme ile her şeyin sona ereceğini biliyordu. Bilmediği şey Safir'in gücünün buna yetip yetmeyeceğiydi. Bu bilinmez ise onu deli ediyordu. Bir heykel gibi kapıda dikilen Maske'ye baktı. Öfkeli bakışları Leyla'da iken birden merhamet doldu gözlerine. Sonra başını çevirdi oğluna. Burada kalmalıydı. Onun da yüzleşmesi gereken şeyler vardı. Birden Safir'i kucağına aldı. Kız daha ne olduğunu anlamazken kalabalıktan kimse ne olduğunu anlamamıştı.

"Gözlerini kapat." dedi Aras mırıltı şeklinde. Safir ise adamın sözlerine itaat etti ve kollarını Aras'ın boynuna doladı. Aklından geçen şeyi merak ediyordu ancak soracak fırsatı yoktu. Sadece Aras'ın adımlarını hissediyordu. Ve kokusu doluyordu burnuna. Gözlerini kapatıp zihnindeki okyanusu hayal etti. Şimdi o okyanusta yüzüyor gibiydi. Boğulmaktan korkmuyordu, kaybolmuştu. Umurunda değildi, kendini garip bir şekilde evinde hissediyordu. Çocukken bahçesinde koşturduğu lavanta kokulu evde.

Aras'ın dudaklarının kımıldadığını hissetti. Nefesi çarpmıştı sanki tenine. Sessiz kalması gerektiğini hissettiği için sükunetini korudu ve kendini onun kollarına bıraktı. Zaten hareket edecek hali de kalmamıştı pek. Nefes alırken taşlar doluyordu sanki ciğerlerine. Aldığı hava o taşların arasından geçerek kendilerine yer açıyor gibiydi. Yine de bunu belli edemezdi.

*

Kapalı gözlerini ne zaman esir düştüğünü uykudan açtığında kendini yeşil bir ormanın içinde buldu. Ağaçların içerisinde öylece yatıyordu. Araladığı gözleri Aras'ı aradı. Yalnızdı. Ellerinin yumruk şeklinde sıktığını ve karnının üzerine koyduğunu fark etti. Ağrıyan parmaklarını özgürlüğe kavuşturmak için araladığında avucunda buruşan kağıdı ve kolyeyi gördü. Yerinden korkuyla doğrularak kolyeye baktı. Arwen'in Evenstar'ı. Yüzünde hüzünlü bir gülümseme oluştu. Korkusu bir nebze azalırken kağıdı açtı.

Sakın, sakın çıkarma kolyeyi. Ne burada ne kendi dünyanda. Beni göremezsin bir daha, yüzleşmem lazım. Buradan gitmenin bir yolunu bul. Yok oluşuna dayanamam. Bırak, burası yok olursa olsun ama sen yok olma. Bunu benim için yap. Beni bırak, insanları bırak. Bir defa bile olsa kendin için yaşa. Ben yok olmaya hazırım çünkü ölü toprağı dökülen bedenime sen yeniden nefes aldırdın. Ben yok olmaya hazırım, çünkü sen benim için yaşayacaksın. İçinde beni yaşatacaksın. Nefes al ve her nefesinde içine beni al.

Mürekkep DünyaWhere stories live. Discover now