32-

602 62 7
                                    

Kısa ama öz bir bölüm olduğunu düşünüyorum. Bölümleri çok bekletmeden yazıp yayınlamaya çalışacağım. Elimden geldiğince hızlı olmaya çalışacağım yani. :) Bu arada bölümü medyadaki şarkıyı dinleyerek okumanızı tavsiye ederim. Keyifli okumalar. *-*



Düşerken kapattığı gözlerini kendini birinin kollarında hissedince araladı kız. Karşısında bir çift okyanusu beklemiyordu. Bu iri gözlerin her hücresini ezberlemişti edata. Bir şekilde kendini o gözlerin kıyısında buluyordu. Ondan kaçtıkça onun içinde yıldızları barından yüzünün kıyısında dolaşıyordu. Elleri istemsizce çocuğun alnına düşen sarı saçlarında dolaştı. Aras'ın endişeli bakışları kızı görünce sona ermişti. Saçlarında dolaşan ellerini yeniden hissetmek huzur veriyordu. Ne yaptığının farkına varan Safir, hızlıca ellerini çekip Aras'ın kucağından inmek için çabalasa da Aras buna izin vermedi. Kızı kendine sıkıca bastırıp adımlarını beyaz koridorda kendi mahzenine doğru yöneltti.

Geldiği tünel evin altında sona eriyordu. Üst kata açılan gizli bir geçit vardı. Üst kat ile koridoru bölen cam geçidin üzerinde Safir'i gören Aras hızlıca camı çekti. Kucağına düşen Safir'e bakmaktan alamıyordu kendini. Endişesi sona erse de tam olarak huzura erdiği söylenemezdi. Alnından akan mürekkebi durdurmaları gerekiyordu. Her ne kadar güçlü durmaya çalışsa da Aras bunun ardından kırgınlıkların ve güçsüzlüğün durduğunu çoktan öğrenmişti. Safir iyi değildi. Bunu bal rengi gözlerindeki acıdan görüyordu. Onun canının yanması Aras'ın da canını yakıyordu. Aralarında, şu kısa sürede kimsenin göremediği bir bağ oluşmuş gibiydi. Beraber nefes almalarını sağlayan bu bağ gece gibi karanlıktı. İmkansızlığın karanlığı. Ancak ikisi de kendini karanlıktan alıkoyamıyordu. Gündüzden daha çekici şeyler vardı orada. Yıldızlar oradaydı, ışıklar, içlerinde patlayan havai fişekler. Aşk, karanlıktaydı. Yıldızları görebilmeleri için.

"Yürüyebilirim ben."

Safir'in sesi güçsüzlüğünü ele veriyordu. Ellerinden birini yumruk yapıp Aras'ın göğsüne küçük bir yumruk vursa da Aras bundan etkilenmemişti.

"İnadı bırak bir defa da."

Kız, itiraz edecek gibi olsa da Aras'ın ona bakmayan gözleri engel olmuştu. Homurdandıktan sonra kollarını onun boynuna doladı. Çok geçmeden bir kapıya vardılar. Aras istemeyerek de olsa kollarındaki kızı yere bıraktı. Küflü parmaklıkları kaldırıp cebinden Ozan'dan aldığı anahtarı çıkarıp kilide yerleştirdi. Büyük, metal kapı kolayca açılmıştı. Zar zor ayakta duran Safir, Aras'ın onu tekrar kucağına almasına engel olarak aralıktan içeri girdi.

Odayı kaplayan duvarlar geldikleri koridordan ve Aras'ın evinden farklı olarak sinir bozunu bir beyaza ev sahibi yapmıyordu. Hatta daha doğrusu evde beyaz pek bir şey yoktu. Açık mavi duvarlara krem rengi mobilyalar eşlik ediyordu. Karşılarındaki duvar ise boydan boya grafiti ile kaplıydı. İç içe geçen şekillere anlam vermek zordu. Mavinin üzerinde sırıtan kan kırmızı bir şerit dikkat çekiyordu ilk olarak. Ardından diğer renkler teker teker kendilerini belli ediyordu. Çizgilerden oluşan bu grafitilerin arasında küçük çiçekler vardı. En tepede ise, duvar ile tavanın birleştiği yerde, koyu mavi boyanın üzerine yıldızlar çizilmişti. Gördüğü tablo Safir'i kendine hayran bırakmıştı. Nereye geldiklerini bilmeyen Safir şaşkınlıkla bakışlarını Aras'a çevirdi.

"Anlatırım sonra. Şimdi başına pansuman yapalım. İyi gözükmüyorsun."

Safir itiraz edecek gibi olsa da Aras'ın haklı olduğunu bildiği için sustu. İyi gözükmediğinin farkındaydı. Durum bundan daha beterdi. İyi hissetmiyordu. Aras'ın yanında olduğu süreçte başının içinde dolanan sineği unutsa da onun sözleriyle kendini bir anda sergilemiş, yine kızın başının içinde dolaşmaya başlamıştı. Üstelik vızıltısı şiddetini arttırmıştı. Kafasını vurarak sesi ve acıyı sona erdirmek istiyordu kız. Sanki başı vücudundan ayrılmadıkça acı da gitmeyecek gibiydi. Ellerini sızlayan yarasına bastırdı. Mürekkep yeniden kendini serbest bırakmıştı. Temasın verdiği acıyla Safir kendini inlemekten alıkoyamadı.

Mürekkep DünyaWhere stories live. Discover now