30-

628 54 7
                                    



Girdiği odacığı kaplayan rutubet kokusuyla yüzünü buruşturdu. Burayı özlemediğinin farkındaydı. İleriye açılan demirlere varmadan önce sol tarafındaki bankın yanına gitti. Bankın altındaki eski ve tozdan görünmeyen kilimi tiksintiyle kaldırdı. Kilimle gizlenen betondaki çukurlukta duran küçük anahtarı alıp karşısında duran dolaba yöneldi. Anahtarı yerleştirse de kilit paslanmış olduğu için açmakta zorlandı. Birkaç zorlu denemeden sonra yeraltının hazinesine ulaştı. Hızlıca yeraltında geçerli olan altın keselerini cebine indirdi. Bir yandan da uzun zamandır kullanmamış olmasına rağmen en sevdiği silahı olan Taurus 92'yi beline yerleştirdi. Dolabın kapağında asılı olan ve yeraltı dünyasına aidiyeti belli eden, üzerinde güneşi kaplayan hilalin olduğu yüzüğü parmağına geçirdi. Diğerleri tarafından hatırlanacağını bildiği için liderlik kolyesini takmadı. Ona kafa tutmak isteyen, kendisi bir şey yapmadan cezasını bulacaktı.

Hazır olduğunu hissettiğinde dolabı kapattı, anahtarı yerine koyup kilimi de örttükten sonra köşedeki bisikleti aldı. Yürüyerek bir yeraltı şehrinde mesafe alamazdı. Ancak burada bisikletten başka da ulaşım aracı kullanılamazdı. Öfkeyle rutubetli havayı soluklarken demirlerin arasındaki boşluktan geçti. Girdiği diğer mahzenin ahşap kapısı dışarının gürültülü ve berbat hayatına açılıyordu. Öfkesine hakim olmaya çalışarak kendini, İstanbul'un gizli nefes alan kuyusuna bıraktı.

Girdiği yer küçük bir yeraltı sokağıydı. Etraf meşalelerle aydınlatılırken insanlar doğru düzgün seçilemiyordu. Bu yeraltı şehrinde elektrik sadece bazı önemli merkezlerde vardı. Bisikletini kenara bırakan Aras, iki metre uzağında duran güvenlikle kısa süre bakıştıktan sonra yanına gitti. Adamın suratında anlamsız bir ifade vardı. gri tişörtü ve siyah pantolonuyla gri duvarların arasında hapsolmuştu. Tepesindeki meşale sayesinde görebiliyordu insanları. Aras aceleyle yüzüğünü gösterirken adam karşısında dikilip Aras'ın geçmesine izin vermedi. Aras kaşlarını çatarken adam Aras'ı hızlıca duvara yapıştırdı. Bir anda gerçekleşen bu olay sokaktaki insanların dikkatini çekmişti. Meşaleler yüzünden kırmızılaşan duvarın dibinde yatan adamlar hızlıca ayaklanıp eğlence niyetine olacakları izlemeye başladılar. Buralarda bu tarz olaylar çok olsa da bir güvenliğin birine bu şekilde davranması görülmesi pek muhtemel değildi. Önce keyifleri bozulduğu için homurdansalar da içten içe karşılarına çıkan bu büyük eğlence için sevinmişlerdi.

"Demek çaylaksın."

Konuşan, kafasını duvara vuran Aras'tı. Güvenlik, rengi meşale ışığında kahverengi olan gözlerini Aras'ın üzerine dikmişti. Suratındaki bilmişlik can sıkıcıydı.

"Cık. Bilemedin. Güvenliğim."

Aras, yeraltı sokağını kaplayacak bir kahkaha atarken adam kolunu Aras'ın boynuna yerleştirdi. Kurallar gereği müdahale etmeden önce kim olduğunu öğrenmesi gerekiyordu. Ama bekleyecek kadar sabırlı değildi. Adamın kahkahası ve daha da ötesi ona çaylak demesi sinirlerini bozmaya yetmişti. Boştaki elini sıkıp duvara sıkıştırdığı adamın suratına yumruk atacağı sırada kendini bir anda duvarda bulmuştu. Nasıl olduysa ufacık bir hamleyle adam kurtulmuştu. Şimdi kendisi duvara sıkışmış bir haldeydi. Çıkan olay sayesinde keyiflenen insanlar hep bir ağızdan konuşuyordu. Çoğunluğu küfür ederken bazıları da anlaşılmayan tezahüratlarda bulunuyordu.

"Derdin ne senin? Yüzüğü gösterdim. Daha ne istiyorsun?"

Aras, gergin olmasına rağmen sakinliğini korumaya özen gösteriyordu. Eski haline dönmemek için elinden geleni yapmalıydı. Girdiği şu ilk mahzen bile eski benliğini geri çağırıyordu. Yapmayacaktı. Yeterince kötü biri olmuştu.

Mürekkep DünyaWhere stories live. Discover now