35-

618 58 11
                                    

Evet sevgili okuyucular, finale oldukça yaklaştık. Ben ellili bölümlerde bitiririm herhalde diyordum ama yazarken hiç beklediğim gibi olmuyor. Aklımın ucundan bile geçmemişti böyle bir bölüm yazmak mesela ama yazdım işte. Ben de beklemiyordum yani bu gelişmeleri. Yorumlarınızı ve oylarınızı eksik etmezseniz sevinirim. Kendinize iyi bakın! ^.~


Safir gözlerini araladığında Aras'ın kucağındaydı. Şaşkın gözlerini Aras'a dikerken beyaz bir koridorda ilerliyorlardı. Gözlerini Aras'ın yüzünden ayırmayı başardığında etrafı incelemeye başladı. Beyaz duvarlar meşalelerle aydınlatılsa da oldukça net gözüküyordu. Beton zeminde ayak sesleri yankılanıyordu. Etrafta onlardan başka kimse yoktu. Biraz daha dikkat ettiğinde buranın Aras'ın mahzenine gelirken kullandıkları yani evden kaçarken düştüğü koridor olduğunu anladı. Göz kapakları kapanmak için ısrar ederken kendine hakim oldu. Kolunu Aras'ı boynuna sıkıca doladı ve kokusunu içine çekti. Kendini güçsüz hissediyordu. Çok mürekkep kaybettiğini hissedebiliyordu. Kansız bir insan gibi üşüyordu. Bu çok sık yaşadığı bir şey değildi. Ocağın ortasında bile camı açacak kadar sıcakkanlı biriydi. Durumun vahameti zihnine çekiç gibi vuruyordu.

"Nereye gidiyoruz?" dedi yarım bir sesle. Güçsüzlüğü sesine de yansımıştı. Kelimeler ağzından çıkarken dudaklarının arasında boğulmuştu. Onu bu halde görmeye dayanamayan Aras gözlerini kapatıp açtı. Ne bekliyordu ki? Bilerek istememiş miydi bunu? Nihayetinde bu hala geleceğini biliyordu ve içindekilere engel olamamıştı. Böylesi daha iyi diye düşündü. Gerçekten de böylesi daha iyiydi. İkisinin de içinde karşı konulmaz bir güç birliği meydana gelmişti.

"Savaşmaya Safir."

Duyduğu keskin ses en az Aras'ın kokusu kadar keskindi. Yüzünde küçük bir gülümseme oluşurken gözlerini kapattı ve koridorda yankılanan adım seslerini saydı.

Bir

İki

Üç

Dört

Beş

Altı

...

Yüz seksen dört.

Yüz seksen dört adım sonra Aras durmuştu. Çok ağır biri olmasa da Aras'ın onu bu kadar rahat taşımasına şaşırmıştı Safir. Yüz seksen dört adım boyunca hiçbir yorulma belirtisi gözetmeden onu taşımıştı.

"Birazdan buradan çıkacağız. Gireceğimiz yerde göreceklerin canını acıtabilir, onları kaldıramayabilirsin. Güçlü gözükmek zorundasın. Bunu sana demekten nefret ediyorum bundan sonra da nefret edeceğim ama güçlü görünmek zorundasın. Sana acımazlar, yanın da ben olsam bile."

Kız, Aras'ın kollarından kurtulmak için hareketlendiğinde Aras beklemeden kızı kollarının arasından indirdi. Mahzene girmeden çıkmaları tehlikeli olduğundan bir diğer yoldan çıkacaklardı. Aras'ın kendi mahzenine gelirken takip ettiği yer gibi gizli bir yer olamasa da orası da ona özeldi. Ancak ilerledikçe dünyanın alt üst olmuş halini göreceğine emindi. Ellerini ellerinde hissettiğinde kızın korkmayacağını düşünerek soğuk elleriyle kızın ateş saçan ellerini kapladı.

"Üşüyorum." Dedi kız güçsüz bir sesle. Aras'ın bakışları şaşkındı. Avucundaki eller ateş almıştı. Ne olduğunu anlayamadan kızın öksürüğü ile sarsıldı. Elini Aras'ın ellerinden çeken kız ağzını kapatırken şiddetli bir öksürük krizine tutuldu. Ciğerleri parçalanırcasına öksürürken yere çöktü. Ayakta durmakta zorlanırken dün bu kadar kötü hissetmediği fark etti. Günden güne tükenerek yolun sonuna gelmiş gibiydi. Ancak direnecekti. Savaşı durdurmadan ölemezdi ya da geri dönemezdi. Amacından geri adım atamazdı. Kendi dünyasında insanları riyalarından uzaklaştıramıyor, bombaların masumların üzerine düşmesine engel olamazken ona böyle bir imkan verilmişti. Buradaki savaşı durdurabilirdi ve bunu istiyordu. Dünyadan düşen bir kitap karakteri olarak buna bir son vermeliydi.

Mürekkep DünyaWhere stories live. Discover now