"Bu kadar mı tehlikeliyim? Bunca zaman sevdiğim insanları koruyabilmek için, bir daha onların acısını yaşamamak için savaştım. Ama şimdi karşıma geçmiş asıl düşmanın, onlara zarar verecek asıl kişinin ben olduğumu söylüyorsunuz. Neden bunu yaptınız? Neden onca insan arasında beni seçtiniz? Neden? Neden?" şuan bulunduğum yerin gerçek olmadığını biliyordum ama hissettim acı, öfke, hayal kırıklığı gerçekti. Tüm öfkemle onlara bağırırken, dizlerimin üzerine çöktüm. Hala "neden" diye sayıklıyordum. Bu sırada başımda hissettiğim sıcaklık ile kafamı kaldırdım. O bana dokunuyordu. İlk günden beri benimle konuşan cadı bana dokuyordu. İlk defa bu yakındı ve yüzünü çok net görebiliyordum. O çok, çok güzeldi.

"Bu zamana kadar varolan tüm ışıklar başarısız oldu. Onlara verdiğimiz gücü yanlış kulladılar. Bu da onların sonunu getirdi...

Senin kaderin daha doğmadan yazıldı. Diğerleri sıradan bir hayatın içinden büyük bir savaşa girdiler ama sen büyük bir ateşin içinden çıkıp geldin. Elementlere ihtiyacın olmadan gücünü kendi kendine ortaya çıkardın. Senin gücün doğadan değil, kalbinden geliyor. Bu zamana kadar gelip giden tüm ışıklardan farklısın. Belkide bu kez, savaşı sen bitirebilirsin Ema." ben bitirebilirim...

"Bitireceğim!" dediğimde bir ruhun bile yüzünde şaşkınlık ifadesinin oluşabildiğini gördüm. Yavaşça ayağa kalkıp, kendimi toparladım. Artık daha dik durmalıydım. Daha emin ve sağlam. Çünkü farkındayım, bu savaşı neyin bitireceğini biliyorum.

"Bitireceğim ve bunu bana verdiğiniz lanet gücü kullanmadan yapacağım."

"Bu imkansız!" arkada duran cadılardan erkek olanı aniden çıkış yapınca bunun onları memnun etmediğini anladım ve artık üzerimizde etkileri olmayacağını da.

"Sadece izleyin ve görün. Bu kez kurallar sizin istediğiniz gibi değil, benim istediğim gibi olacak." sonra gözlerimi kapatıp, bu kabustan kurtulmak istedim.

Soluk soluğa uyandığımda çoktan sabah olmuştu. Vücudum dinlenmişti ama başım ağrıyordu. Bir süre ağrısının geçmesini bekledikten sonra hızla yerimden kalkıp, aşağı karargaha indim. Çocuklarda oradayken, hala kayıp vampirleri arayan yüzbaşının yanına gittim. Beni gören çocukların ilgisi bana dönerken;

"Yüzbaşı!" diyerek bende onun ilgisini kendime çektim.

"Hala bir iz yo--" ona durumu soracağımı düşünüp, açıklamaya başlamıştı ki sözünü kesip;

"Amerika ile bağlantıya çekin. Hemen!" dedim. Önce kısa bir süreli şaşkınlık yaşasa da hemen ardından bağlantıyı kurdu. Telsizde ki kişinin iletişim bölümünden Ryan olduğunu duyduğumda hızla telsizi elime alıp;

"Ryan ben Ema. Acilen DRK S5 cihazına ihtiyacımız var. Üstlerden izin alıp en kısa sürede onu buraya getirtebilir misin?"

"Tabi ki Ema. Bana sadece beş dakika ver hemen geri döneceğim." bu çocukla muhabbetim yoktu ama geldiğim günden beri bana karşı garip bir saygısı vardı. Bunu seviyordum. Ryan dediği gibi  bana geri dönüp, cihazı en kısa sürede bize ulaştıracaklarını söylediler. Onlarından onayı aldıktan sonra keyfim daha da yerine geldi. Şimdi tüm meraklı gözlerle beni izleyenlere açıklama yapmam gerekti.

"Yüzbaşı, bu cihazı bizim askeri üst icat etti. Uydu sistemiyle vampirlerin yerinin tespit edebiliriz."

"Güzel ama bu ne işe yarayacak? Burası vampir dolu yani hangisinin bizim aradığımız yer olduğunu nasıl bulacağız?"

"Ellerinde bir sürü rehine olduğunu söylediniz. Buradan yola çıkacağız. En kalabalık neresiyse ilk hedef orası. Artık zaman kaybetmek istemiyorum." bunu kendimden emin bir şekilde söylediğimde herkes "emredersiniz" diyerek onay verdi sadece. 

Underworld #wattys2016Where stories live. Discover now