We Remain

4.4K 23 1
                                    


Çantamı yere bırakıp kendimi koltuğa attığımda yorgunluktan ölmek üzereydim. Kafamdaki lastiği çözüp, saçlarımı serbest bıraktım. Hava bu kadar sıcak olmasa hiçbir güç bana saçlarımı toplatamazdı. Benden daha iyi durumda olan annem, üstüne rahat bir şeyler geçirmiş salona gelmişti.

"Ellerini yıkadın mı?" banyoya ulaşmam için yürümem gereken koridor, şu an gözüme Çin Seddi gibi gözüküyordu. Ellerimi saçlarımın içinden geçirerek, kendime bir tür masaj yapmaya çalışıyordum. Bunu bir televizyon programında görmüştüm ama işe yaradığına dair endişelim vardı.

" O kadından nefret ediyorum." diye inledim, annem bana anlayışlı gözlerle bakıyordu.

"Dr. Peek sadece işini yapıyor tatlım." Gözlerimi devirdim. Sanırım öyle bir işim olsa intihar ederdim.

"Oramı buramı ellemesi hoşuma gitmiyor!" bu sefer gözlerini devirme sırası
anneme geçmişti.

"Kate o bir jinekolog ve düzenli gitmemiz çok önemli." Bla bla bla,  gerisini dinlememiştim. Bakmam gereken daha bir ton üniversite sitesi ve broşürü vardı. Lise bu sene bitmişti ve benim not ortalamam, ortalamanın çok üstündeydi. Büyük olasılıkla Yale University ya da Columbia University olucaltı. Amerika'nın en iyi 3'üncü ve 4'üncü üniversiteleriydi. Yale üniversitesi Connecticut eyaletindeydi ve babamın evine 10 dakika uzaklıktaydı, annem bu üniversiteyi istemiyordu. Eve uzak olduğunu söylese de asıl sebep babama yakın olmasıydı. İki gün sonra hangisine kabul olduğum açıklanacaktı, benim içinse fark etmiyordu. İkisinin arasında kalmaya hiç niyetim yoktu.

  Aslında bu gün yeterince başım ağrımıştı. Odaya girince bunları biraz daha erteleyebileceğim fikri daha cazip geldi. Blake'e birkaç mesaj atıp beklemeye başladım. Blake benim erkek arkadaşımdı ya da öyle bir şey, yani onu çok seviyordum ama evlenmek istediğim kişi de değildi. Kısa bir süre sonra cevap geldi.
  
  Bana attığı uzun mesajda Harvard'a kabul edildiği, şu anda ailecek bir yemek de ve meşgul olduğunu yazmıştı. Telefonu karnımın üstüne bıraktım, Harvard'a kabul edildiği için tabii ki mutlu olmuştum ama bu bundan sonra asla eskisi gibi bir hayatı olmayacak demekti. Bu benim için de geçerliydi, önümde ki beş yıllık plan şimdiden hazırdı. Hiçbir zaman planlı yaşamayı sevmemiştim ama aksini yaşayan biri de değildim. Hiç olamamıştım, ama her zaman bu tarz yaşayan insanları da takdir etmiştim çünkü benim bunu istediğimi söyleyecek cesaretim yoktu. Galiba artık Blake de ki eksikliği görüyordum, çılgınlık denen şeyden eser yoktu.

  Sabah uyandığımda koltukta uyuya kaldığımı, annemin beni uyandırıp yatmamı söylediği görüntüler netleşti. Belimin tutulmasından son anda kurtulmuştum. Sabahlığımı üstüme geçirip kendime bir kahve yapmak için mutfağa gittim. Kahve makinesinin önünde güzel bir el yazısıyla yazılmış not duruyordu.

Bebeğim, ben Dr.Peek'in ofisine tahlil sonuçlarını almak için gidiyorum, gelmeyeceğini bildiğim için uyandırmıyorum. Sen uyanana kadar dönmeye çalışacağım...
Seni seviyorum,
 
  Kahvemi alıp salona döndüğümde, dışarıda ince ince yağmur çiseliyordu, gülümsedim. Her zaman yağmur beni gülümsetirdi. Garip olan annemin akşam beş olmasına rağmen hala gelmemiş olmasıydı. Üstelik telefonu kapalıydı, paranoya aşamasına gelmeme kısa bir süre kala kapı açıldı.

 "Nerde kaldın?" diye seslendim, kapıya yürürken. Annem cevap vermemişti, acele acele çekmecelerde bir şey arıyordu. Suratı kıpkırmızı olmuştu.

"Anne!" diye, daha yüksek bir sese tekrar ettim. Sonunda derin bir nefes alıp bana döndü. Telaşlandığımı anlamıştı.

"Ben babanı almaya gidiyorum." Dedi ve yanağımdan öpüp hızla çıktı. Hala ne olup bittiği hakkında en ufak bir fikrim yoktu. Tam televizyonu açmıştım ki, içeriden telefon sesi gelmeye başladı. Annem telefonunu komodinin üstünde bırakmıştı.

Ekranda Dr.Peek yazıyordu, neden aradığı hakkında bir fikrim yoktu ama açmayı da düşünmüyordum. Telefonu yanıma alıp tekrar salona döndüm, bir süre sonra sesi kesilmişti zaten. Beş dakika sonra telefondan bildirim sesi geldi, ekranda;

-Bir sesli mesaj- yazıyordu. Numarayı tuşlayıp avizeyi kulağıma dayadım, bip sesi ardından telefondan tanıdık bir ses geldi.

-Merhaba Bayan Kendrick, ben Dr.Peek. Size ulaşamadığım için bu mesajı bırakıyorum. Test sonuçlarının böyle olmasını bizde beklemiyorduk. Siz birden çıkınca çok endişelendik, Kate'i kendi kızım gibi seviyorum ve emin olun elimizden geleni yapıcağız. Dr.Palvin alanının en iyisi olabilir ama tıp mucizelerle doludur. Bir sene anca ömür veririz ama elli sene yaşayanlar çoğunluktadır, eminin Kate de bunu başarıcak. Lütfen bana tekrar ulaşın.-

  Ve hat sesi...
ne düşünmem gerekiyordu?
Aradan ne kadar süre geçtiğini bilmiyordum, kapının açılma sesi geldiğinde. Telefonu yastığın altına soktum.

"Geç kaldığım için üzgünüm." Dedi annem, babam arkasından içeri girerken. Gülümsemek için kendimi daha önce bu kadar zorladığımı hatırlamıyordum.

"Ama buna değdi!" diye bağırdı annem sevinçle. Gözlerindeki acıyı gördüğüme yemin edebilirdim, elindeki kağıdı yerinde duramayarak bana uzattı. Belki bir saat önce görseydim bu kağıdı, şu an yengeç dansı yapabilirdim. Columbia'ya kabul edilmiştim. Gülümseyerek kağıdı aldım, annem ve babam kollarını açmış bir şekilde beni bekliyordu. Derin bir nefes aldım ve tüm gücümü topladım, kağıt sanki ağır çekimdeymiş gibi bir sürede ikiye ayrılmıştı.

"Tamam sorun değil, biraz uğraşırız ama yenisini çıkartırız." Dedi annem panikle. Benim yerimde 1 sene ömrü kaldığını öğrenen başka biri olsaydı ne yapardı bilmiyordum. Ama madem en fazla bir sene daha yaşayacaktım. Üniversite en son yapacağım şeydi.

"Üniversiteye falan gitmiyorum."

We RemainWhere stories live. Discover now