16.Bölüm- we drunk and we kissed

447 17 5
                                    

Medyaya bakarsanız ve yorum yapmayı unutmazsanız sevinirim 

İyi okumalarr :))

Kapıyı açması için kenara çekildiğimde, kilit sert bir sesle açılmıştı. Arkasından içeri girip kapıyı kapattığımda yorgun hissediyordum. Bir şey demesini beklemeden odama girip kapıyı kapattığımda kendimi yatağa attım. Onun yerinde olsam bir sürü soru soracağımı bildiğim için bunlarla uğraşmak istemiyordum. Eğer beni bulmasa büyük ihtimalle şu an hala sokaklarda olurdum. Bunun neden yaptığını bilmiyordum ama ona bir ara teşekkür etmeliydim. Ama şu an değil. Hızla yataktan çıktığımda telefonum bıraktığım yerde duruyordu. Kilidi açıp fotoğrafı aradığımda galeri boştu. Aslında telefon fabrika ayarlarına dönüş gibiydi. Arka kapağını açıp içine baktığımda hafıza kartının yerinde olmadığını gördüm. Belki de telefonunun kendi hafızasına kaydetmek daha akıllıca olabilirdi. En azından kopyalamayı akıl edebilmiştim. Laptop? İşte o yerinde yoktu. Direk peşimden dışarı çıkmasını beklemesem bile laptopla uğraşacağını düşünmemiştim. Belki de birilerine bağırarak biraz rahatlayabilirdim. Şu an tek seçenek vardı.

Luke.

Ve gayet güzel bir seçenekti. Odadan çıkmadan önce üstümdeki şeyleri çıkardım. Bu aralar çok fazla kirli çıkarmış olabilirdim ama o pis bankta yatmıştım. Kim bilir başkaları daha önce orada neler yapmıştı… Yüzümü buruşturup odadan çıktığımda Luke koltuğa yayılmış bir şekilde televizyon izliyordu. Ellerimi belime koyup karşısına dikildiğimde yüzünde sıkılmış bir ifade belirmişti.

“Eşyalarımı karıştırma hakkını sana kim verdi?” Diyerek ayağımla ritim tutmaya başladığımda kafasını iki yana sallayıp tekrar televizyona odaklandı. Şu an reklamların olması sadece beni umursamadığını gösteriyordu.

“Sana dedim.” Kolunu bana bakması için dürttüğümde ağır çekimdeymiş gibi bana dönmüştü.

“Ne?” Dedi kafasını kaşıyarak. Şaka yapıyor olmalıydı.

“Telefonum? Laptop? Sana bir şeyler hatırlattı mı?”  kafasını hayır anlamında iki yana salladığında ona vurmak istedim. Bu kadar görmezden gelmeyi nasıl başarıyordu gerçekten anlamıyordum.

“Bugün yeterince beni uğraştırmadın mı?” Dedi televizyonu kumandadan kapatıp ayağa kalkmıştı.

“Tamam. Hafıza kartım sende kalsın. Laptopumu ver bana.” Dedim önünü keserek. Bana anlamıyormuş gibi baktığında gerçekten bilmediğini bile düşünebilirdim.

“Ne saçmalıyorsun sen? Dışarıda bir şeyler mi içtin?”

“Yatağımın üstünde duran şey şimdi yok. Sana inanmamı beklemiyorsun değil mi?”

Nefesini yüzüme doğru bırakarak odasına girdiğinde kapıyı suratıma kapatmıştı. Kişilik sorunu olan dengesiz. Peşinden gitmekten vazgeçtiğimde mutfağa yöneldim. Aynı zamanda kendi kendime söyleniyordum.

“Haberi yokmuş. Sen onu benim külahıma anlat.”

Birkaç dolabı arka arkaya açıp kapadığımda aradığım şeyi bulamıyordum.

“Bir şey mi içmişim.”

Dolabı açtığımda hayal ettiğimden daha boştu. Alışverişe çıksam iyi olurdu. Yere eğilip alttaki raflarla uğraştığımda hiçbir zaman kullanılmayacak tencereler bile vardı. Luke’u bunları alırken hayal edemiyordum. Dolabı kapatıp Luke’la burun buruna görünce havaya sıçramıştım.

“Senin derdin ne?” Dedim tezgaha yaslanırken. Delirmişim gibi bana bakması gayet normaldi.

“Asıl senin derdin ne?” Doğru ya delirmiş gibi hareketler yapan bendim. Tezgahla Luke’un arasından çıktığımda kalan son dolaba da baktığımda boştu.

We RemainOnde histórias criam vida. Descubra agora