Kaya elindeki telefonla odaklanmışken, aynı zamanda benimle konuşmasını sürdürmeye devam ediyordu. İşte bu yüzden medeni olamıyoruz ya biz! Biriyle konuşuyorsan onun yüzüne bak ey insan!

"Sağ ol ben de gayet iyiyim. Masandaki davetiyeni görünce heyecanlandın mı?" demişti manidar bir sesle.

Sanki bunu aslında yapmaması gerekiyormuş; ama günahtır, yetimdir bu kız, yüzü gülmeli mantığıyla yapmış gibi bir his veriyordu. Ama zaten yapmak zorundaydı. Bu benim hakkımdı. Ahmet Bey'in sözlerinden çıkamadın Kayacığım...

Ellerimi göğsümde birleştirirken "Elbette ki sevindim. Çok fazla hem de..." demiştim.

Kendimden fazla emin ve fazla özgüvenliydim. Aynı anda Kaya elindeki telefonu cebine koymuştu ve bana bakmıştı.

Hafifçe gülümseyip gamzesini sunarak "Bana çıkma teklifi ettiğin andan daha da mı heyecanlıydı?" derken dudaklarını asarak bozulmuş numarası yapmıştı.

Sorduğu soruya gülerek karşılık vererek "Tabii ki de öyle... Sonuçta bu mutlu olduğum bir andı," demiş ve konuyu kapatması gerektiğinin sinyalini gözlerimle vermiştim.

Kaya hiçbir şey demeden başını sallayıp gülümsemesine devam ederken, asansör açılmış ve bana yol verme nezaketinin göstermeden ilerlemeye başlamıştı.

O an arkasından bir makas saplamak istemiştim sırtına. Ondaki bu alaycılık, yüksek egoluluk ve tabii adam olmadan adam numarası yapma halleri beni çileden çıkarmaya yetiyor. O tek gülümsemesiyle tüm kızların aklını başından alırken, benim sinirlerimi zıplatıp katil olmak istememe sebep oluyor. Sürekli laflarıyla beni ezmeye çalışması, kan dolaşımı harekete geçirip aynı anları ona tekrardan yaşatmak isteyen gamsız bir tarafı ortaya çıkıyordu.

Kaya benden önce şirket kapısına ulaştığında ben arkada topuklu ayakkabılarıma küfür ede ede ilerlemiş ve sanki şirket kapısına yetişemeyeceğimi düşünmüştüm. Kaya'nın leylek bacaklarına nazaran benimkiler yok sayılabilecek konumdaydı çünkü. En sonunda şirketten dışarıya çıktığımda merdivenlerin ilerisinde birbirlerine sarılan çifti gördüğümde içimin üşüdüğünü hissetmiştim.

Kızın sırtı bana dönük olduğundan, onun sarı saçlarından başka bir şeyini görememiştim; ne var ki Kaya'nın yüzü bana dönük olduğundan ifadesini net bir biçimde görmüştüm. Onunla uzaktan uzağa bakışırken, birden adımın çağladığını duymuştum. Bakışlarımı Kaya'dan zor bela çekerken, bana seslenen kim diye etrafıma bakınmaya başlamış ve güvenliğin orada hiddetlenmiş Cemre'yle göz göze gelmiştim.

Hızlıca merdivenleri inmiş Kayaların yanından jet hızıyla geçip Cemre'nin yanına gelmiştim. Cemre güvenlik görevlisi adamla kavganın en has yerinde durup dudaklarını büzüp bana bakmıştı.

"Ya Japon güzeli bu güvenlik görevlisi bana çok ama çok kaba davrandı. Patronuna şikâyet edelim bunu..." demişti mızmız bir çocuk gibi.

Güvenlik görevlisi hemen savunmasını yapmış ve Cemre'den nüfus cüzdanını istediği halde vermediğini söylemişti. Tek kaşımı kaldırmış Cemre'ye bakarken onun da sürpriz yapmak istediğini ve geldiğini duyarsam sürprizin hiçbir anlam ifade etmeyeceğini söylemişti. Ve bunu zaten birkaç dakika öncede de güvenlik görevlisine söylemiş olduğunu belirtmişti. Ben güvenlik görevlisine başımı sallayıp olayın kapanması için aralarında mekik dokurken, Cemre ısrarla adamı şikâyet etmeye devam etmişti.

"Cemre! Yeter ama... Adam da görevini yapmış, uzatma artık!"

"İnsanlar haklarını ararken konu uzar Japon güzeli! Neyse öğle yemeğine çıkalım diye geldim; ama güvenlik görevliniz insanda yeme içme isteğini söndürüyor."

BENİ AŞKA İNANDIRWaar verhalen tot leven komen. Ontdek het nu