Bölüm 43

8.6K 875 27
                                    


İlkay ve yanında üç kişi daha geldiğinde Ece rahatlamıştı. Recep ve belki suç ortağı olan diğer seyislerle baş edecek kadar kalabalıklardı artık. Şimdi yapılması gereken Recep'i konuşturmaktı.

İlkay ruhsatlı silahını yanına almıştı. Ece kendi elindeki tüfekten o kadar korkmuyordu fakat tabanca daha korkutucuydu. Onun küçük yapısı insanların gereksiz bir cesaretle üstüne gitmesine ya da kendi belindekini çekmesine neden oluyordu. Oysa tüfek büyüklüğü ile daha korkutucuydu.

Çiftliğe ve bağlara yaklaşan kimse yoktu. Saldırının illa o gece olacağına dair düşünceler telefondaki sözler üzerine yapılanmıştı. Elbette o gün hiçbir şey olmaması da mümkündü. Yine de işi şansa bırakacak değillerdi. İlkay, Mehmet Ali'yi görünce bir an kaşlarını çattı. Hâlâ karısının ölümünün üstündeki şüphelerin aklıllarda edindiği yer değişmemişti. Ece, abisinin bile öyle düşünüyor olmasından utanç duydu. Mehmet Ali karısının acısını uzun süre yaşamış, yaşamaya da devam ediyordu.

Geç saatlere kadar bekleyen grup gelen giden olmayınca son çarenin konuşmak olduğuna karar verdi. Recep bu hareketliliği fark edip kaçmaya kalkışabilirdi. O zaman onun arkasındakinin kim olduğunu, başka yardımcının olup olmadığını anlayamazlardı. Recep'i sıkıştıracaklar ve ağzından laf alacaklardı.

Toprak aradığında saat dokuzu geçmişti. "Bir hareket var mı?" diye sordu telefon açılır açılmaz. "Yok henüz. Biz de Recep'i konuşturmak için onların lojmana gidiyorduk."

"Ece, sen uzak dur. Beni beklesinler. On dakikaya kadar oradayım."

"Sen deli misin? O kadar yolu geldin mi?"

"Evet, önemli değil. Sen uzak dur. Sakın ben gelmeden gitmesinler oraya."

"Toprak tek değilim ki ben. Herkes burada. Bana bir şey olmaz."

Onu durduramayacağını anlayınca taktik değiştirdi. "Biliyorum, kahramanlık yapan biri varmış orada. Yine de ben gelmeden sen asla gitmeyecek, beni bekleyeceksin. Anlaşıldı mı?"

Ece, o an içinde olduğu durumu bir yana bırakıp gülümsedi. "Kıskanç adam, İlkay ağabeyim ve arkadaşları geldi. Beş erkek var şu an burada. Ah sen gerçekten delisin, o kadar yol..."

"Yolun önemi yok. Yine de ben gelmeden hiçbiriniz gitmeyin, zaten köyün girişindeyim. Beş dakikaya yanındayım."

"Toprak, sessiz gelmen lazım. O yüzden araba ile gelemezsin. Anlayıp da kaçar diye korkuyoruz. O zaman kim için çalıştığını hiç öğrenemeyiz."

"Anladım tamam uzağa bırakır öyle gelirim. Yine de bunca saat beklediniz biraz daha bekleyin."

"Tamam bekliyoruz gel hadi." dedi bıkkınlıkla. Ece'nin inatçılığına laf söyleyenin inadı yenilir yutulur gibi değildi. Konuşmayı duyan diğerleri de beklemeye karar verdi. Toprak sesiz ve hızlı adımlarla yanlarına geldiğinde yüzü kireç gibiydi. Başı ile selamladığı grupda olan İlkay'a aldırmadan Ece'nin yanına gitti. Ellerini tutup, "Sen burada kal, biz konuşalım. Senin oraya gitmene hiç gerek yok." diye düşüncelerini yineledi. "Geliyorum, canım. O tüyü bitmemiş velet benim burnumun dibinde ikili oynamış. Hem belki tek de değildir."

"Seyisler mi?"

"Bunu düşünmek bile canımı sıkıyor ama Recep ile Ali aynı zamanda geldiler. Ali eski çiftliğinden Gümüş Kanat ile birlikte gelmişti. Recep'i de tanıdığını söylemişti. Bunca zamandır güvendiğim iki kişi de suçluysa değer yargılarımdan şüphe edeceğim."

YakışıklıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin