Bölüm 8

12.4K 1K 29
                                    

Ece, eve dönmeden önce Karayel ailesine ait bağların olduğu tarafa sürdü kamyoneti. Kalfayı işçilerin başında buldu. Yengenin dediği gibi onun da başına bir kalfa gerekiyordu. Hepsi durmuş konuşuyordu.

"Cevat kalfa, selamın aleyküm. Nasıl gidiyor işler?"

"Aleyküm selam Ece. İyi işler, bitiriyoruz." Her seferinde adını söylerken kendisini küçümsediğini hissediyordu, Ece. Babası yaşındaki adamın kendisini umursamadığını, pek de takmadığını biliyordu. Hele şimdi Hasan amcanın ölüm döşeğinde olması ile iyice gemi azıya alacak gibiydi. Ece istifini bozmadı, sert bir ses ile konuşmaya başladı, "Eski bağlardan sökülecekleri temizlediniz mi? Gelirken baktım da hala temizlenmemiş yerler vardı."

"Yarına kadar biter. Buraları temizledik. Yeni bağ çubuklarını diktik."

"Köklü mü yeni çubuklar?"

"Köklüsü de var köksüzü de."

"Karışık ekmeseydiniz de hangisi çabuk tutacak, hangisi köklenmeyi bekleyecek daha kolay anlasaydık."

İşçilerin birbirine bakışından ve kalfanın diklenmesinden öyle olmadığını anladı. "Ona dikkat etmedik. Ama tutar nasılsa. Burada elimdeki bastonu eksek üzüm alırız biliyorsun."

"O kadar da değil. Haftaya yağmur bekleniyormuş. O yüzden acele edin. Bugün geçti ama yarın size sıcak yemek temin edeceğim. İki gündür kuru ekmek yeniyormuş. Neden haber vermedin anlamıyorum. Böyle şeyler için Yengeyi ve diğerlerini rahatsız etme. Beni ara."

"Sen merak etme, kendi topraklarınla ilgilen. Ben buraların icabına bakarım. İşçileri iki gündür aç bırakmadım ya?" Ece o daha cümlesini bitirmeden iki adımda dibinde bitti. Kulağına doğru eğilerek, "Ben Hasan amcaya bir söz verdim. Tutacağım. Ailesinden biri gelip işlerin başına geçene kadar sorumluluk bende. O yüzden bir şey lazım olunca beni arayacaksın. Kuru ekmekle beslemek marifet değil." Dedi. Bu kez Cevat'tan aksi bir söz çıkmamıştı. Ece kendilerine bakan işçilere dönüp otoriter bir sesle, "Hadi bu kadar dinlenmek yeter. İş başına. Belki yarın çalışamayacağız o yüzden bugün işleri hızlıca toparlamaya bakın." Dedi sonra sanki az önceki konuşmayı yapmamış gibi Cevat'ın işçiler gözündeki otoritesini geri kazandırmak için ona dönüp konuştu. "Elinizde yeterince bağ çubuğu var mı?"

"Var, yarın akşama kadar hepsi ekilmiş olur." Cevat kalfa da kızdırmaması gerektiğini anlayıp alttan almıştı.

"Tamam, hadi kolay gelsin."

Ece, kalfanın kendisinden haşlanmadığını biliyor ama umursamıyordu. Kadın olduğu için söz dinlemek istemeyen bir sürü işçi ile uğraşmıştı. Bir eksik bir fazla fark etmiyordu. Kamyonetine atladığı gibi evinin yolunu tuttu.

Kapıya yaklaşınca seyis Ali'nin tavladan çıktığını gördü. Elindeki sigarayı görünce kaşlarını çattı. Seyislerin içmesini istemiyordu ama bu konuda içmeyin demekten öteye bir şey yapamazdı.

Atları ile doğru düzgün ilgilenmemişti. Bir iki gün daha fırsat bulamayacaktı. "Ali seyis, nasıl benimkiler?" diye seslendi. Seyis diğer elindeki kovayı yere bırakıp döndü. "İyiler Ece Hanım. Biraz koşturdum bu sabah onları." Sigaralı elini saklamaya uğraşıyordu.

"Aman sen bari eğitimlerini aksatma. Benim onlara faydam olmuyor kaç gündür."

"Siz onları düşünmeyin, ben ilgileniyorum onlarla. Yeni at da toparlanıyor yavaş yavaş."

"Senin özel besininden yiyecek de toparlanmayacak, mümkün mü? Eline sağlık. Üç hafta sonra satışlara götüreceğim iki tayı. Bir de yarış için at gidecek. Bizim iki aracımız var. İki atı aynı araçla götürebilir miyiz?"

YakışıklıWhere stories live. Discover now